İSA ERTÜRK GÖLKÖY İLE DEVAM
Dünya Karması’nda Adanaspor forması giydiği dönemlerde oynayan ilk Türk futbolcu olan ve yıllarca Adanaspor veFenerbahçe forması giymiş İsa Ertürk, 2008-2009 sezonunda da Göltürkbükü Belediyespor’da antrenörlük yapacak.
İsa Ertürk, 17 Temmuz 1955 Ankara doğumlu, millî futbolcu.
Orta saha pozisyonunda oynamaktaydı. Bir dünya karmasına davet edilen ilk Türk futbolcudur. Futbola 1970 yılındaKütahya'da başlamış, daha sonra sırasıyla Altay , Adanaspor, Zonguldakspor, Fenerbahçe, Mersin İdman Yurdu, Altay ,Konyaspor ve Zeytinburnuspor'da görev yapmıştır.
1980'de Fenerbahçe'ye transfer olan futbolcu 32 defa Türk Millî Takımında yer almıştır.
İsa Ertürk, orta saha ve hücumdaki çalışkanlığı, sert şutları ve golleriyle hatırlanır.
Facebook sayfamızı ziyaret ediniz.
8 Mayıs 2009 Cuma
Sabotiç.
bu benim gittigim ilk fb macidir. o macta adanasporlu sabotic vardi. adi f.bahceye gelecek futbolcularin arasinda gecerdi. fakat kendisi a.gücü ile anlasmisti. ve o gün sanki hayatinin futbolunu oynuyordu. zaten f.bahce de ilk yarida gol atamamisti. ılk yari bittiginde futbolcular cikis tüneline girerken sabotic aleyhine ne tezahüratlar yapilmisti... 2. yari basladi ve ilk 15 dakikada gene f.bahceden gol sesi yoktu ve sabotic sahane oyununu devam ettiriyordu. f.bahce kalecisi nurettin ile her karsilastiginda stad ayaga kalkardi. neyse ki ilk gol 64. dakikada b.senol ile gelince tüm f.bahceliler sevindi. ardindan hemen 2 dakika sonra da aykutun golü gelince hepimiz mac yavas yavas farka gider diye konusmaya baslamistik ki 81. dakikada senol 3'ün ardindan 2-3 dakika sonra turhan'in golleri gelince hepimiz sevinmistik. hatta ve hatta stad bayram yerine dönmüstü. ta ki macin bitmesine saniyeler kala adanasporun tek sayisi gelene kadar. tüm taraftarlari da üzen golü atanin sabotic olmasiydi. maci f.bahce 4-1 almisti ama atilan 4 gol unutulmus, neden sabotic'den gol yenildinin analizi yapiliyordu.
dönem gazetesinden;
sabotiç ve ercan'ı fenerbahçeliler kaçırdı
feenerbahçe-adanaspor maçından sonra sevinen taraf kümede kaldığı için adanaspor'du. adanaspor'un golcüsü sabotiç ve 6 nolu formasıyla orta alanda etkili olan ercan ise maçtan sonra herkesin gözü önünde fenerbahçeli yöneticiler tarafından kaçırıldı. önce ercan'ı alan yöneticiler daha sonra basın kapısından çıkan adanaspor'un yugoslav futbolcusu sabotiç'i iki kişi kolundan tuttuğu gibi 50-60 metre ilerideki 2 kd 261 plakalı beyaz mercedes arabaya apar topar bindirdiler. 2 futbolcu hiçbir soruya cevaplamadan alel acele stadın önünden uzaklaştılar. iki futbolcunun yöneticiler tarafından görüşme yapmak üzere kimsenin bilmediği bir yere götürüldüğü öğrenildi
dönem gazetesinden;
sabotiç ve ercan'ı fenerbahçeliler kaçırdı
feenerbahçe-adanaspor maçından sonra sevinen taraf kümede kaldığı için adanaspor'du. adanaspor'un golcüsü sabotiç ve 6 nolu formasıyla orta alanda etkili olan ercan ise maçtan sonra herkesin gözü önünde fenerbahçeli yöneticiler tarafından kaçırıldı. önce ercan'ı alan yöneticiler daha sonra basın kapısından çıkan adanaspor'un yugoslav futbolcusu sabotiç'i iki kişi kolundan tuttuğu gibi 50-60 metre ilerideki 2 kd 261 plakalı beyaz mercedes arabaya apar topar bindirdiler. 2 futbolcu hiçbir soruya cevaplamadan alel acele stadın önünden uzaklaştılar. iki futbolcunun yöneticiler tarafından görüşme yapmak üzere kimsenin bilmediği bir yere götürüldüğü öğrenildi
Necati Ateş.

39. Necati Ateş: Necati Ateş (3 Ocak 1980, İzmir) Türk futbolcu. Forvet oyuncusudur, Altaydan adanaspora transfer olmuş adanasporun süper liğe çıkmasında büyük pay sahibidir süper liğde adanaspor forması altında sayısız gollere imza atmış yıldızı Adanasporda parlamış Adanaspordan galatasaraya transfer olmuştur.şu anda bonservisi Galatasaray'da bulunmaktadır ama oyuncu Ankaraspor'a bir sezonluğuna kiralanmıştır.
Galatasaray'a 2003-2004 sezonu devre arasında gelmiştir.
Geldiğinde 25 numaralı formayı giyen Necati Ateş daha sonra 10 numaralı formayı giymiştir. Daha sonra takıma Lincoln'ün gelişiyle 10 numaralı formayı lincoln'e hediye etmiştir. Galatasaray'a geldiğinden beri kaydettiği skorlara ve yaşına bakılırsa Hakan Şükür'ü ilerliyen yıllarda istatisliklerde geride bırakabileceği düşünülüyordu. Ancak süpriz bir şekilde 24.07.2007 tarihinde Galatasaray teknik heyeti tarafından kadroda duşünülmediği açıklanmış ve kadro dışı bırakılmıştır. Bunda 2006-2007 yılında geçirdiği sakatlıklar ve bir türlü form tutamamasıda neden olmuştur.
2007-2008 sezonu öncesi Karl Heinz Feldkamp tarafından kadro dışı bırakılmıştır ve 3’lü takasta kullanılmıştır.
Futbolda Anadolu yürüyüşü.
Futbolda Anadolu yürüyüşü
Bir dönemler Eskişehirspor, Adanaspor ve Samsunspor’un yaşadığı başarılar Anadolu’yu gururlandırırken, iki sezondur bayrak Sivasspor’un ellerinde.
Mithat Fabian
Sözmen
Tanıl Bora, geçtiğimiz Pazartesi günü Radikal’deki yazısına çok doğru ve güzel bir cümleyle başlamıştı: “Bülent Uygun’un dilinde hiç yakışmıyor ama!- ‘ihtilâl’, ‘devrim’…” Doğru söze ne hacet! Lakin ortada bir gerçek var ki 2 senedir hızı “ha kesildi ha kesilecek” diye her hafta dedikodusu yapılan Sivasspor adım adım şampiyonluğa doğru ilerliyor. Olabilir mi, olamaz mı ukalalığa kaçmadan bir şeyler söylemek güç! Zaten 18 yıllık futbol izleyiciliğimden öğrendiğim bir şey varsa o da tahminde bulunmaktan mümkün olduğunca kaçınmanın en makul yol olduğudur. Zira ömür boyu unutamayacağımız enstantaneler yaratma konusunda bir hayli becerikli olan sporcu milletinin ne yapıp ne yapamayacağını biz “çokbilmişler” asla tam olarak kestiremeyiz.
Tarih dersi vermek haddime düşmez ama gelin geçmişten birkaç ihtilalciyi anıverelim. 1968’den 1989’a, Anadolu’nun üç farklı köşesinden çıkıp İstanbul’a korku düşüren kulüplerimizi hatırlayalım: Eskişehir’i, Adana’yı ve Samsun’u…
KIRMIZI ŞİMŞEKLER
Yaşadıysanız zaten bilirsiniz de benim gibi yaşı tutmayanlar için diyorum: “70’lerde Eskişehirspor bir başkaymış.” Hala okumadıysanız Özgür Topyıldız’ın nefis “Anadolu Yıldızı Eskişehirspor” kitabını, ben size böylece özetleyeyim. Eskişehirspor’un, 60’ların sonunda başlayan ve 75/76 sezonuna kadar süren yürekli yürüyüşü, İzmir’i saymazsak Anadolu’dan yükselen ilk isyan sesiydi. 3 ikincilik, 2 üçüncülük, 2 de dördüncülük sığdırmışlar 69-75 arasına. Bir Türkiye Kupası ve Avrupa zaferleri de cabası. Sıra dışı ve asi tavırları taraftarlarına da sirayet etmiş ve efsane amigoları Orhan’ın önderliğinde dönemin en ateşli ve renkli tribün hareketi oluşmuş. “Fethi-Nihat-Ender/Filelere Gönder”li naif tezahüratlardan, rakiplerine bir yandan korku bir yandan da ilham veren tribün şovlarına, futbolun hakikatinin her çeşidini yansıtmışlar spor kültürümüze. Eskişehirspor diyince Fethi Heper’i unutmak olmaz. O sadece rekortmen bir golcü değil aynı zamanda Türkiye tarihinin futbolculuktan sonra profesörlüğe yükselen ilk ismidir. Brezilyalıların felsefe doktoralı Socrates’i varsa bizim de Profesör Fethi Heper’imiz var yani.
TURBEYLER
70’lerin sonu ve 80’lerin başında en şaşaalı günlerini yaşayan Akdeniz takımlarından bir tek Adanaspor şampiyonluğa yaklaşabilmiştir. 80/81 mevsiminin yenik, sıkılgan ve postallı havasında Fenerbahçe averajla küme düşmekten kurtulur, Trabzonspor aldığı 7 mağlubiyete rağmen şampiyon olurken güneyin en büyük şehrinin “Turuncu tarafı” neredeyse ipi göğüsleyen taraf olacaktı. Şampiyonluk umutlarını sonlandıran kaybın, 28. haftada komşu Mersin’de gelmesiyse -ki Mersin İdman Yurdu o sene küme düşmüştü- Çukurova’nın doğusu ve batısında farklı ruh halleri yaratmıştı doğal olarak. O günden bugüne Adana’yı ve Mersin’i kaplayan spor sessizliği ise bir Akdenizli/Çukurovalı olarak en hayıflandığım hadiselerden biridir (Mersin’in 83’teki Türkiye Kupası finalini saymazsak).
GOLCÜLERİN ŞEHRİ SAMSUN
“Her ölüm erken ölümdür” demiş ya Cemal Süreya, ya böylesine ne denir? Samsun’un 85’ten 88’e büyüklere korku salan armadasını, hiçbir şeyin değil ama 20 Ocak 1989’daki o elim trafik kazasının parçalaması kadar acı ne olabilir? “Zoolog Roberto Fontanarosa der ki: “Nesli tükenen iki tür var biri panda ayıları, biri de golcüler.” 80’lerde Samsun’un böyle bir sıkıntısı yoktu. Golcülerin şehridir Samsun ve kırmızı beyazlıların 85’teki ilk yükselişinde Tanju Çolak’ın payı büyüktür. O, “Hayatta üç hayalim var; biri Galatasaray, biri Hülya Avşar, biri de BMW” deyip Samsun’u terk ettiğinde geride hala taş gibi bir takım vardı, ta ki o canavar kazaya kadar. 80’lerin unutulmaz Samsun takımı, iki lig üçüncülüğü bir de dördüncülük elde etmiş ama belki de en kıymetlisi kente renkli bir futbol ekolü miras bırakmıştır.
Adını anamadığım Göztepe, Altay, Ankaragücü, Kocaelispor, Gaziantepspor, Gençlerbirliği gibi camialar kusura bakmasın. Elbette daha nice takım vardı bizleri heyecana sürükleyen. Şimdiyse Sivas’ın Yiğidoları, Anadolu’nun yegâne muzaffer devrimcisi Trabzonspor’un ardılı olarak tarihe adını yazdırma peşinde. Bol şans Sivas, Anadolu arkanda!
http://www.evrensel.net/haber.php?haber_id=50321
Bir dönemler Eskişehirspor, Adanaspor ve Samsunspor’un yaşadığı başarılar Anadolu’yu gururlandırırken, iki sezondur bayrak Sivasspor’un ellerinde.
Mithat Fabian
Sözmen
Tanıl Bora, geçtiğimiz Pazartesi günü Radikal’deki yazısına çok doğru ve güzel bir cümleyle başlamıştı: “Bülent Uygun’un dilinde hiç yakışmıyor ama!- ‘ihtilâl’, ‘devrim’…” Doğru söze ne hacet! Lakin ortada bir gerçek var ki 2 senedir hızı “ha kesildi ha kesilecek” diye her hafta dedikodusu yapılan Sivasspor adım adım şampiyonluğa doğru ilerliyor. Olabilir mi, olamaz mı ukalalığa kaçmadan bir şeyler söylemek güç! Zaten 18 yıllık futbol izleyiciliğimden öğrendiğim bir şey varsa o da tahminde bulunmaktan mümkün olduğunca kaçınmanın en makul yol olduğudur. Zira ömür boyu unutamayacağımız enstantaneler yaratma konusunda bir hayli becerikli olan sporcu milletinin ne yapıp ne yapamayacağını biz “çokbilmişler” asla tam olarak kestiremeyiz.
Tarih dersi vermek haddime düşmez ama gelin geçmişten birkaç ihtilalciyi anıverelim. 1968’den 1989’a, Anadolu’nun üç farklı köşesinden çıkıp İstanbul’a korku düşüren kulüplerimizi hatırlayalım: Eskişehir’i, Adana’yı ve Samsun’u…
KIRMIZI ŞİMŞEKLER
Yaşadıysanız zaten bilirsiniz de benim gibi yaşı tutmayanlar için diyorum: “70’lerde Eskişehirspor bir başkaymış.” Hala okumadıysanız Özgür Topyıldız’ın nefis “Anadolu Yıldızı Eskişehirspor” kitabını, ben size böylece özetleyeyim. Eskişehirspor’un, 60’ların sonunda başlayan ve 75/76 sezonuna kadar süren yürekli yürüyüşü, İzmir’i saymazsak Anadolu’dan yükselen ilk isyan sesiydi. 3 ikincilik, 2 üçüncülük, 2 de dördüncülük sığdırmışlar 69-75 arasına. Bir Türkiye Kupası ve Avrupa zaferleri de cabası. Sıra dışı ve asi tavırları taraftarlarına da sirayet etmiş ve efsane amigoları Orhan’ın önderliğinde dönemin en ateşli ve renkli tribün hareketi oluşmuş. “Fethi-Nihat-Ender/Filelere Gönder”li naif tezahüratlardan, rakiplerine bir yandan korku bir yandan da ilham veren tribün şovlarına, futbolun hakikatinin her çeşidini yansıtmışlar spor kültürümüze. Eskişehirspor diyince Fethi Heper’i unutmak olmaz. O sadece rekortmen bir golcü değil aynı zamanda Türkiye tarihinin futbolculuktan sonra profesörlüğe yükselen ilk ismidir. Brezilyalıların felsefe doktoralı Socrates’i varsa bizim de Profesör Fethi Heper’imiz var yani.
TURBEYLER
70’lerin sonu ve 80’lerin başında en şaşaalı günlerini yaşayan Akdeniz takımlarından bir tek Adanaspor şampiyonluğa yaklaşabilmiştir. 80/81 mevsiminin yenik, sıkılgan ve postallı havasında Fenerbahçe averajla küme düşmekten kurtulur, Trabzonspor aldığı 7 mağlubiyete rağmen şampiyon olurken güneyin en büyük şehrinin “Turuncu tarafı” neredeyse ipi göğüsleyen taraf olacaktı. Şampiyonluk umutlarını sonlandıran kaybın, 28. haftada komşu Mersin’de gelmesiyse -ki Mersin İdman Yurdu o sene küme düşmüştü- Çukurova’nın doğusu ve batısında farklı ruh halleri yaratmıştı doğal olarak. O günden bugüne Adana’yı ve Mersin’i kaplayan spor sessizliği ise bir Akdenizli/Çukurovalı olarak en hayıflandığım hadiselerden biridir (Mersin’in 83’teki Türkiye Kupası finalini saymazsak).
GOLCÜLERİN ŞEHRİ SAMSUN
“Her ölüm erken ölümdür” demiş ya Cemal Süreya, ya böylesine ne denir? Samsun’un 85’ten 88’e büyüklere korku salan armadasını, hiçbir şeyin değil ama 20 Ocak 1989’daki o elim trafik kazasının parçalaması kadar acı ne olabilir? “Zoolog Roberto Fontanarosa der ki: “Nesli tükenen iki tür var biri panda ayıları, biri de golcüler.” 80’lerde Samsun’un böyle bir sıkıntısı yoktu. Golcülerin şehridir Samsun ve kırmızı beyazlıların 85’teki ilk yükselişinde Tanju Çolak’ın payı büyüktür. O, “Hayatta üç hayalim var; biri Galatasaray, biri Hülya Avşar, biri de BMW” deyip Samsun’u terk ettiğinde geride hala taş gibi bir takım vardı, ta ki o canavar kazaya kadar. 80’lerin unutulmaz Samsun takımı, iki lig üçüncülüğü bir de dördüncülük elde etmiş ama belki de en kıymetlisi kente renkli bir futbol ekolü miras bırakmıştır.
Adını anamadığım Göztepe, Altay, Ankaragücü, Kocaelispor, Gaziantepspor, Gençlerbirliği gibi camialar kusura bakmasın. Elbette daha nice takım vardı bizleri heyecana sürükleyen. Şimdiyse Sivas’ın Yiğidoları, Anadolu’nun yegâne muzaffer devrimcisi Trabzonspor’un ardılı olarak tarihe adını yazdırma peşinde. Bol şans Sivas, Anadolu arkanda!
http://www.evrensel.net/haber.php?haber_id=50321
Oğuz Çetin.
Oğuz Çetin (Milli Takım Antrenörü)
15 Şubat 1963'te Sakarya'da doğdu. İTÜ Sakarya Mühendislik Fakültesi İnşaat Mühendisliği bölümünü bitirdi. Futbola 1978'de Sakaryaspor'un genç takımında başladı. 1981'de Sakaryaspor'un A takımına yükseldi. 1988'de Fenerbahçe'ye transfer oldu. 1991'de kaptanlığa getirildi. Sarı-lacivertli takımda iki lig şampiyonluğu, bir Cumhurbaşkanlığı ve iki Başbakanlık Kupası kazandı. 70 kez milli oldu. 1996'da transfer olduğu İstanbulspor'da ve 1998'de gittiği Adanaspor'da ikişer sezon forma giydi. 2000 yılında Fenerbahçe'de antrenörlüğe başladı, bir süre de teknik direktörlük yaptı. Gençlerbirliği ve Diyarbakırspor'daki teknik direktörlük tecrübelerinin ardından A Milli Takım'ın antrenörlüğüne getirildi.
Çetin, Oguz
(Sapanca 1963- ) Futbola 1978 yilinda Sakaryaspor genç takiminda basladi. 2 yil Almanyada kaldi ve Sakaryaspor A takiminda basarili oldu. Fenerbahçe'de son dönemin en basarili ve teknik futbolcularindan biri olarak nitelendi. Türk Futbol tarihinde Milli formayi en çok giyen oyuncu oldu. En son milli formayi 5 Eylül 1998 tarihinde K.Irlanda'yi 3-0 yendigimiz maçta giydi ve toplam olarak 70 defa A milli formayi giymis oldu. 1996-97 sezonunda Baskan Ali Sen'in sok bir karari ile Aykut Kocaman ile birlikte Istanbulspor'a transfer oldular. Ardindan da Adanaspor'da futbol hayatini sürdüren Oguz, futbolu 2000 yilinda biraktiktan sonra Fenerbahçe'de Mustafa Denizli'nin yaninda antrenörlük yapmaya basladi. 24 Aralik 2001 tarihinde Mustafa Denizli görevden alindiktan sonra, 3 Ocak 2002 itibariyle takimin basina gelen Alman Werner Lorant'in da yardimciligini yapti. 9 Aralik 2002 tarihinde Werner Lorant yönetim tarafindan görevinden alininca, takimin sorumlulugu Oguz Çetin'e verildi. Oguz Çetin'in teknik direktörlük lisansi henüz bulunmadigindan, Türkiye Futbol Federasyonu kayitlarinda TFF kayitlarinda resmi olarak takimin teknik direktörü, aslinda kaleci antrenörü olan Nurettin Yildiz olarak gözükmekteydi. 7 Nisan 2003 tarihinde yönetim tarafindan takimin sorumlulugu görevinden alinmistir. 2003-2004 sezonunun ilk yarisinda bir süre Digitürk'te yorumcu olarak görev yapmistir. 1 Ocak 2004 tarihinde, Ikinci Lig A Kategorisinde yer alan Kayserispor'un teknik direktörlügüne getirildi. 5 Ekim 2004 tarihinde, Birinci Ligde yer alan Gençlerbirligi'nin teknik direktörlügüne getirildi. 23 Aralik 2004 tarihinde, Gençlerbirligi, Oguz Çetin'in görevine son verdi. Oguz, 4 Ocak 2004 tarihinde Diyarbakirspor'un teknik direktörlügüne getirildi. Temmuz 2005'de ise Fatih Terim'in A milli takim yardimcisi olarak göreve basladi.
15 Şubat 1963'te Sakarya'da doğdu. İTÜ Sakarya Mühendislik Fakültesi İnşaat Mühendisliği bölümünü bitirdi. Futbola 1978'de Sakaryaspor'un genç takımında başladı. 1981'de Sakaryaspor'un A takımına yükseldi. 1988'de Fenerbahçe'ye transfer oldu. 1991'de kaptanlığa getirildi. Sarı-lacivertli takımda iki lig şampiyonluğu, bir Cumhurbaşkanlığı ve iki Başbakanlık Kupası kazandı. 70 kez milli oldu. 1996'da transfer olduğu İstanbulspor'da ve 1998'de gittiği Adanaspor'da ikişer sezon forma giydi. 2000 yılında Fenerbahçe'de antrenörlüğe başladı, bir süre de teknik direktörlük yaptı. Gençlerbirliği ve Diyarbakırspor'daki teknik direktörlük tecrübelerinin ardından A Milli Takım'ın antrenörlüğüne getirildi.
Çetin, Oguz
(Sapanca 1963- ) Futbola 1978 yilinda Sakaryaspor genç takiminda basladi. 2 yil Almanyada kaldi ve Sakaryaspor A takiminda basarili oldu. Fenerbahçe'de son dönemin en basarili ve teknik futbolcularindan biri olarak nitelendi. Türk Futbol tarihinde Milli formayi en çok giyen oyuncu oldu. En son milli formayi 5 Eylül 1998 tarihinde K.Irlanda'yi 3-0 yendigimiz maçta giydi ve toplam olarak 70 defa A milli formayi giymis oldu. 1996-97 sezonunda Baskan Ali Sen'in sok bir karari ile Aykut Kocaman ile birlikte Istanbulspor'a transfer oldular. Ardindan da Adanaspor'da futbol hayatini sürdüren Oguz, futbolu 2000 yilinda biraktiktan sonra Fenerbahçe'de Mustafa Denizli'nin yaninda antrenörlük yapmaya basladi. 24 Aralik 2001 tarihinde Mustafa Denizli görevden alindiktan sonra, 3 Ocak 2002 itibariyle takimin basina gelen Alman Werner Lorant'in da yardimciligini yapti. 9 Aralik 2002 tarihinde Werner Lorant yönetim tarafindan görevinden alininca, takimin sorumlulugu Oguz Çetin'e verildi. Oguz Çetin'in teknik direktörlük lisansi henüz bulunmadigindan, Türkiye Futbol Federasyonu kayitlarinda TFF kayitlarinda resmi olarak takimin teknik direktörü, aslinda kaleci antrenörü olan Nurettin Yildiz olarak gözükmekteydi. 7 Nisan 2003 tarihinde yönetim tarafindan takimin sorumlulugu görevinden alinmistir. 2003-2004 sezonunun ilk yarisinda bir süre Digitürk'te yorumcu olarak görev yapmistir. 1 Ocak 2004 tarihinde, Ikinci Lig A Kategorisinde yer alan Kayserispor'un teknik direktörlügüne getirildi. 5 Ekim 2004 tarihinde, Birinci Ligde yer alan Gençlerbirligi'nin teknik direktörlügüne getirildi. 23 Aralik 2004 tarihinde, Gençlerbirligi, Oguz Çetin'in görevine son verdi. Oguz, 4 Ocak 2004 tarihinde Diyarbakirspor'un teknik direktörlügüne getirildi. Temmuz 2005'de ise Fatih Terim'in A milli takim yardimcisi olarak göreve basladi.
Unutulmaz Eskişehir maçı.
1981-82 sezonu: O unutulmaz Eskişehir maçı...
ŞAMPİYON BEŞİKTAŞ
Trabzon fırtınasının ligi esir aldığı yıllar. Bordo-Mavililerin Şenol, Turgay, Necati, Cemil’li efsane Trabzonspor’u bitime 5 hafta kala liderdi. 30. haftayı Trabzonspor bay geçti. Beşiktaş o hafta Bolu deplasmanında 1-1 berabere kalarak averajla liderliğe oturdu. Sonraki hafta Trabzon Eskişehirspor’a deplasmanda 0-0’lık skorla takıldı. Beşiktaş Sakarya ve ardından deplasmanda Göztepe’yi 2-0’la geçerek 33. haftada İstanbul’da oynanacak Trabzon maçına 1 puan farkla önde girdi. 6 Haziran’da İnönü Stadı’nda oynanan Beşiktaş-Trabzon maçı 0-0 sona erdi. Beşiktaş’ın kadrosunda önceki sezonlarda Trabzonspor’da forma giyen Ali Kemal, Necdet ve Mehmet Ekşi de bulunuyordu. Şampiyon son hafta belli olacaktı. Beşiktaş ligde kalmak için kazanmak zorunda olan Eskişehir ile deplasmanda karşılaşıyordu. Beşiktaş’a şampiyonluk için galibiyet gerekliydi. Beraberlik hâlinde ise Trabzon sahasında Adanaspor’u 5 farklı skorla yenerse şampiyon olacaktı. Beşiktaş, maçın 31. dakikasında Ziya’nın golüyle öne geçti. Eskişehir bu gole 52. dakikada Zafer ile cevap verdi. Siyah-Beyazlılar Ali Kemal’in pasında topla buluşan Ziya’nın 76. dakikada attığı golle bir kez daha öne geçti. Bu golden sonra Eskişehir taraftarları olay çıkardı. Karşılaşmanın hakemi Talat Tokat maçı tehir etti. Müsabakayı hükmen 3-0 kazanan Beşiktaş ligde 15 yıl aradan sonra şampiyonluğa ulaştı. Efsane Eskişehirspor küme düştü. Trabzonspor ise Adanaspor’u Ahmet’in golüyle ancak 1-0 yenebilmişti.
ŞAMPİYON BEŞİKTAŞ
Trabzon fırtınasının ligi esir aldığı yıllar. Bordo-Mavililerin Şenol, Turgay, Necati, Cemil’li efsane Trabzonspor’u bitime 5 hafta kala liderdi. 30. haftayı Trabzonspor bay geçti. Beşiktaş o hafta Bolu deplasmanında 1-1 berabere kalarak averajla liderliğe oturdu. Sonraki hafta Trabzon Eskişehirspor’a deplasmanda 0-0’lık skorla takıldı. Beşiktaş Sakarya ve ardından deplasmanda Göztepe’yi 2-0’la geçerek 33. haftada İstanbul’da oynanacak Trabzon maçına 1 puan farkla önde girdi. 6 Haziran’da İnönü Stadı’nda oynanan Beşiktaş-Trabzon maçı 0-0 sona erdi. Beşiktaş’ın kadrosunda önceki sezonlarda Trabzonspor’da forma giyen Ali Kemal, Necdet ve Mehmet Ekşi de bulunuyordu. Şampiyon son hafta belli olacaktı. Beşiktaş ligde kalmak için kazanmak zorunda olan Eskişehir ile deplasmanda karşılaşıyordu. Beşiktaş’a şampiyonluk için galibiyet gerekliydi. Beraberlik hâlinde ise Trabzon sahasında Adanaspor’u 5 farklı skorla yenerse şampiyon olacaktı. Beşiktaş, maçın 31. dakikasında Ziya’nın golüyle öne geçti. Eskişehir bu gole 52. dakikada Zafer ile cevap verdi. Siyah-Beyazlılar Ali Kemal’in pasında topla buluşan Ziya’nın 76. dakikada attığı golle bir kez daha öne geçti. Bu golden sonra Eskişehir taraftarları olay çıkardı. Karşılaşmanın hakemi Talat Tokat maçı tehir etti. Müsabakayı hükmen 3-0 kazanan Beşiktaş ligde 15 yıl aradan sonra şampiyonluğa ulaştı. Efsane Eskişehirspor küme düştü. Trabzonspor ise Adanaspor’u Ahmet’in golüyle ancak 1-0 yenebilmişti.
Trabzon Adana maçı 2000-2001 sezonu.
2000-2001
ilk basımı 2001 yılında olan ümit kıvanç'ın "kesin ofsayt: televizyon futbolu ve futbol medyası" kitabından;
trabzonspor, kendi sahasında adanaspor'a karşı 3-0 yenik duruma düşer. trabzonlu taraftar takımın canına okumaya koyulur. bordo-mavililer 10 kişi kalır. yılmazlar, uğraşır didinirler ve maçı 3-3'e getirirler. bu onur savaşının bir aşamasından sonra trabzonlu taraftar lütfedip çark eder ve yeniden takımını desteklemeye başlar. yürek burkan, kötü bir olaydır.
futbol yazarının bu olaydan sözedişi şöyledir: "bordomavililer'in teknik direktörü giray bulak'ın (...) adanaspor maçında takımının 3-1 yenik götürdüğü sıralarda taraftarların kendisine yaptığı tezahürattan ders alması gerekiyor." aynı "takım yazarı", zor durumdaki takımını daha da bozan taraftarın linççiliğine açıktan hak vermekle, bunu ders çıkarılacak bir bilgelik olarak nitelemekle yetinmez, taraftarın takım sevgisi yerine sadece kazanç hırsını geçirmiş oluşunu da tersinden okur: "bu arada adanaspor karşılaşmasının son 15 dakikasında takıma sahip çıkarak, berabere kalmasında büyük katkısı olan taraftarları kutlamak istiyorum." asıl özelliği futbolseverlik olan, sağduyulu bir gazeteci, bu maça dair muhtemelen, trabzonspor'un seyircisine rağmen veya seyircisine inat mücadele edip beraberliği ve onurunu kurtardığını yazardı.
linççilik, öncelikle gündelik yaşantıdaki dayanak ve uzantılarından ötürü bu kadar doğal karşılanıyor, ikinci olarak, linççi zihniyet, sürekli meşrulaştırılmaya ihtiyaç gösteren takım yazarı, kulüp yazarı vs. konumuna aradığı bu meşruiyet için zemin oluşturuyor. bu yüzden, linççi taraftar davranışı, taraftarlığın mümkün tek şekillenişi olarak kabul ediliyor neredeyse 24 ekim'de inönü stadı'nda 2-0 kaybedilen milan maçının son on dakikasında hâlâ olumlu tezahüratını sürdürüp üstelik "beşiktaş sen bizim her şeyimizsin"e geçen beşiktaş taraftarının davranışı, maçtan sonra televizyonda konuşan bir futbol yazarınca adetâ şaşkınlıkla karşılanmıştı; "taraftar bugün çok olgun savrandı" sözleriyle. siyah-beyazlı tribünlerdeki bu tavır ertesi gün gazetelerde de haber oldu.
oysa futbol âleminde, penaltı kaçırmış futbolcunu, yenilmiş takımını alkışlamanın da ayrı bir "raconu" vardır ve kimilerine göre de doğal olan linççilik değil budur. euro 96 çeyrek finalinde, maç 0-0 bitip de iş penaltılara kaldığında, topu fransız kalecisi lama'ya teslim ederek takımının şampiyonaya veda etmesine sebep olan hollandalı seedorf ağlayarak sahadan kaçmaya çalışıyordu. rakip takımın oyuncusu carembeu onu tuttu, çeke çeke liverpool'un anfield road stadı'nda hollandalıların doldurduğu tribünü önüne götürdü. staddaki 37 bin seyirciden portakal rengi formalı olanlar da, o 22 haziran 1996 gününe kadar pek çok defa yüzlerini güldürmüş bu futbolcuyu alkışladı.
ilk basımı 2001 yılında olan ümit kıvanç'ın "kesin ofsayt: televizyon futbolu ve futbol medyası" kitabından;
trabzonspor, kendi sahasında adanaspor'a karşı 3-0 yenik duruma düşer. trabzonlu taraftar takımın canına okumaya koyulur. bordo-mavililer 10 kişi kalır. yılmazlar, uğraşır didinirler ve maçı 3-3'e getirirler. bu onur savaşının bir aşamasından sonra trabzonlu taraftar lütfedip çark eder ve yeniden takımını desteklemeye başlar. yürek burkan, kötü bir olaydır.
futbol yazarının bu olaydan sözedişi şöyledir: "bordomavililer'in teknik direktörü giray bulak'ın (...) adanaspor maçında takımının 3-1 yenik götürdüğü sıralarda taraftarların kendisine yaptığı tezahürattan ders alması gerekiyor." aynı "takım yazarı", zor durumdaki takımını daha da bozan taraftarın linççiliğine açıktan hak vermekle, bunu ders çıkarılacak bir bilgelik olarak nitelemekle yetinmez, taraftarın takım sevgisi yerine sadece kazanç hırsını geçirmiş oluşunu da tersinden okur: "bu arada adanaspor karşılaşmasının son 15 dakikasında takıma sahip çıkarak, berabere kalmasında büyük katkısı olan taraftarları kutlamak istiyorum." asıl özelliği futbolseverlik olan, sağduyulu bir gazeteci, bu maça dair muhtemelen, trabzonspor'un seyircisine rağmen veya seyircisine inat mücadele edip beraberliği ve onurunu kurtardığını yazardı.
linççilik, öncelikle gündelik yaşantıdaki dayanak ve uzantılarından ötürü bu kadar doğal karşılanıyor, ikinci olarak, linççi zihniyet, sürekli meşrulaştırılmaya ihtiyaç gösteren takım yazarı, kulüp yazarı vs. konumuna aradığı bu meşruiyet için zemin oluşturuyor. bu yüzden, linççi taraftar davranışı, taraftarlığın mümkün tek şekillenişi olarak kabul ediliyor neredeyse 24 ekim'de inönü stadı'nda 2-0 kaybedilen milan maçının son on dakikasında hâlâ olumlu tezahüratını sürdürüp üstelik "beşiktaş sen bizim her şeyimizsin"e geçen beşiktaş taraftarının davranışı, maçtan sonra televizyonda konuşan bir futbol yazarınca adetâ şaşkınlıkla karşılanmıştı; "taraftar bugün çok olgun savrandı" sözleriyle. siyah-beyazlı tribünlerdeki bu tavır ertesi gün gazetelerde de haber oldu.
oysa futbol âleminde, penaltı kaçırmış futbolcunu, yenilmiş takımını alkışlamanın da ayrı bir "raconu" vardır ve kimilerine göre de doğal olan linççilik değil budur. euro 96 çeyrek finalinde, maç 0-0 bitip de iş penaltılara kaldığında, topu fransız kalecisi lama'ya teslim ederek takımının şampiyonaya veda etmesine sebep olan hollandalı seedorf ağlayarak sahadan kaçmaya çalışıyordu. rakip takımın oyuncusu carembeu onu tuttu, çeke çeke liverpool'un anfield road stadı'nda hollandalıların doldurduğu tribünü önüne götürdü. staddaki 37 bin seyirciden portakal rengi formalı olanlar da, o 22 haziran 1996 gününe kadar pek çok defa yüzlerini güldürmüş bu futbolcuyu alkışladı.
Gürhan gürsoy.
Röportaj: Mazlum Uluç
Bulgaristan doğumlusun, 20 yaşındasın, İsveç'te oynadın, Adanaspor'da vizyona çıktın, Fenerbahçe formasını giydin, son olarak Sivasspor'daydın. 20 yıla sığdırdığın ilginç bir hikâyen var galiba.
İngilizce ve İsveççe biliyor
İsveç'te hangi aşamadan başladın futbol oynamaya?
Altıncı ligde bir takımda idmanlara başladım ve bir sezon sonra direkt FC Norkoping takımına transfer oldum. Eğitimimi karşılayacaklardı, bir de oda vermişlerdi. İngilizcemin yanında İsveççem gelişti. Sadece ailemden ayrı kalıyordum. A takıma yükseleceğim sırada beni izleyen Türk yetkililerden Milli Takım daveti aldım. İsveç Genç Milli Takımı'na da gidebilirdim ama elbette Türkiye'yi seçtim. O sırada 15 yaşındaydım. Türkiye'de Genç Milli Takım'la bir maç oynadım. Beni izleyen Bahri Kaya, Adanaspor'a davet etti. 10 gün denendim ve beğenildim. Kulübümle bağlarımı koparmak için yeniden İsveç'e döndüm. Oradan da A takımda oynama teklifi almıştım.
Sonuçta Adanaspor'da oynamak üzere Türkiye'ye geldim. Ancak bir hafta sonra Bahri Kaya istifa etti ve benim de dünyam yıkıldı. Kara kara düşünmeye başladım. Ailem yurt dışındaydı ve beni isteyen antrenör de gitmişti. O dönemde takımın başına Yılmaz Vural geldi.
Bu da senin için bir şans oldu galiba. Çünkü sen 16 yaşında Süper Lig'de oynadın ve bu ligde forma giyen en genç oyuncu unvanını kazandın. Bunu da Yılmaz Vural'a borçlusun sanırım.
Sağolsun bu unvanı gerçekten de Yılmaz Vural'ın sayesinde elde ettim. Üstelik, 2-2 devam eden bir Fenerbahçe maçının son 10 dakikasında beni sahaya sürmüştü. Büyük bir cesaretti. Ondan sonra da gerisi geldi. O sezon iyi bir performans gösterdim.
16 yaşında bir çocuk Süper Lig oyuncuları arasında fiziksel açıdan ezilebilir. Sen nasıl başa çıktın bu zorlukla?
Yılmaz Hoca için bunun bir önemi yoktu. Bende bir ışık görmüştü. Adam geçip şut atabiliyor veya orta yapabiliyordum. Ama hiç ikili mücadele kazanamıyordum. Zaten Yılmaz Hoca da beni oyunun son bölümlerinde, rakip fizik açıdan yıprandıktan sonra oynatıyordu. Sonra Yılmaz Vural da istifa etti. Küme düşmemiz kesinleşmişti. Başımıza altyapıdaki hocamız Ahmet Ziya Yüce geldi ve beni sürekli ilk onbirde oynatmaya başladı. İyi maçlar çıkartınca üç büyüklerden teklifler aldım.
Röpertaj uzun ben adanasporu ilgilendiren bölümünü aldım.
Bulgaristan doğumlusun, 20 yaşındasın, İsveç'te oynadın, Adanaspor'da vizyona çıktın, Fenerbahçe formasını giydin, son olarak Sivasspor'daydın. 20 yıla sığdırdığın ilginç bir hikâyen var galiba.
İngilizce ve İsveççe biliyor
İsveç'te hangi aşamadan başladın futbol oynamaya?
Altıncı ligde bir takımda idmanlara başladım ve bir sezon sonra direkt FC Norkoping takımına transfer oldum. Eğitimimi karşılayacaklardı, bir de oda vermişlerdi. İngilizcemin yanında İsveççem gelişti. Sadece ailemden ayrı kalıyordum. A takıma yükseleceğim sırada beni izleyen Türk yetkililerden Milli Takım daveti aldım. İsveç Genç Milli Takımı'na da gidebilirdim ama elbette Türkiye'yi seçtim. O sırada 15 yaşındaydım. Türkiye'de Genç Milli Takım'la bir maç oynadım. Beni izleyen Bahri Kaya, Adanaspor'a davet etti. 10 gün denendim ve beğenildim. Kulübümle bağlarımı koparmak için yeniden İsveç'e döndüm. Oradan da A takımda oynama teklifi almıştım.
Sonuçta Adanaspor'da oynamak üzere Türkiye'ye geldim. Ancak bir hafta sonra Bahri Kaya istifa etti ve benim de dünyam yıkıldı. Kara kara düşünmeye başladım. Ailem yurt dışındaydı ve beni isteyen antrenör de gitmişti. O dönemde takımın başına Yılmaz Vural geldi.
Bu da senin için bir şans oldu galiba. Çünkü sen 16 yaşında Süper Lig'de oynadın ve bu ligde forma giyen en genç oyuncu unvanını kazandın. Bunu da Yılmaz Vural'a borçlusun sanırım.
Sağolsun bu unvanı gerçekten de Yılmaz Vural'ın sayesinde elde ettim. Üstelik, 2-2 devam eden bir Fenerbahçe maçının son 10 dakikasında beni sahaya sürmüştü. Büyük bir cesaretti. Ondan sonra da gerisi geldi. O sezon iyi bir performans gösterdim.
16 yaşında bir çocuk Süper Lig oyuncuları arasında fiziksel açıdan ezilebilir. Sen nasıl başa çıktın bu zorlukla?
Yılmaz Hoca için bunun bir önemi yoktu. Bende bir ışık görmüştü. Adam geçip şut atabiliyor veya orta yapabiliyordum. Ama hiç ikili mücadele kazanamıyordum. Zaten Yılmaz Hoca da beni oyunun son bölümlerinde, rakip fizik açıdan yıprandıktan sonra oynatıyordu. Sonra Yılmaz Vural da istifa etti. Küme düşmemiz kesinleşmişti. Başımıza altyapıdaki hocamız Ahmet Ziya Yüce geldi ve beni sürekli ilk onbirde oynatmaya başladı. İyi maçlar çıkartınca üç büyüklerden teklifler aldım.
Röpertaj uzun ben adanasporu ilgilendiren bölümünü aldım.
Emrah Eren.

Emrah EREN (yaş 30)
İstanbulspor, Kartalspor, Adanaspor, Galatasaray
Gaziantepspor, Kocaelispor Trabzonspor, Malatyaspor ve Rizespor formaları giydi
Emrah Eren(13 Kasım 1978, İstanbul) Futbol Hayatına İstanbulspor'da başlayan sağ kanat oyuncusu kısa sürede büyük takımların dikkatini çekti. 1999'da Galatasaray'a geldi. Ancak burada fazla şans bulamadı. UEFA Kupası'nı kazanan kadroda olmasına rağmen hiç bir Avrupa kupası maçında oynayamadı. Halen Çaykur Rizespor da oynamaktadır. 2008-2009 sezonu itibariyle Gaziantepspor'da forma giyecektir.
Son olarak Giresunda forma giyiyordu.
Özer umduya soğuk duş.
Adanaspor formasıyla gol kralı olan eski Beşiktaşlı ve Balıkesirsporlu Özer Umdu'nun ölüm haberi ortalığı karıştırdı. Gazetelere başsağlığı ilanı verilip anısına saygı duruşunda bulunulan Özer'in hala yaşadığı ortaya çıktı.
Hilmi DUYAR=Erdem ÖZCAN / BALIKESİR-BANDIRMA(DHA)
ADANASPOR'da gol kralı olan eski Beşiktaş ve Balıkesirsporlu Özer Umdu'nun ölüm haberi yayılınca gazetelere “başsağlığı“ ilanı verildi, Balıkesirspor sahaya siyah bantla çıkıp saygı duruşunda bulundu ama hala yaşadığı ortaya çıktı.
“Altın kafa'' lakaplı 54 yaşındaki Özer Umdu'yu da hayretler içinde bırakan olay, Balıkesir'de yerel bir gazetenin yayınıyla gelişti. Yerel gazete, isim benzerliğinden kaynaklanan hata sonucu 25 Şubat tarihli nüshasında Özer Umdu'nun ölüm haberini yayınladı. Bunun üzerine Balıkesirspor yönetimi 1974-75 ve 1975-76 sezonlarında kırmızı beyazlı formayı giyen Özer Umdu için bazı yerel gazetelere başsağılığı ilanları verdi.
Balıkesirsporlu futbolcular, pazar günü Vali Selahattin Hatipoğlu'nun da izlediği Yeni Sanayispor karşılaşmasına kollarında siyah bantla çıktılar, karşılaşma başlamadan öncesi de 1 dakikalık saygı duruşunda bulundular.
Ölüm haberini öğrenen Balıkesirspor'un eski futbolcularından Erdekspor teknik direktörü Can Cangök, başsağlığı dilemek üzere Özer Umdu'nun evini aradı. Telefonu Özer Umdu'nun açtığını belirten Can Cangök, çok şaşırdığını belirtti, “Balıkesirspor camiası matem tutarken, Özer Ağabey'in yaşadığını öğrenmek beni sevince boğdu. Ne söyleyebilirim, Allah uzun ömür versin'' dedi.
Bandırma'da bir restoran işleten Özer Umdu ise başsağlığı telefonlarının kendisini de şaşırttığını söylerken, “Duyardım da inanmazdım ama böyle şeyler olabiliyormuş demek. Bu vesileyle pek çok dostumun sesini yeniden duyma fırsatı buldum'' diye konuştu.
ÖZER DE ANLATTI
Bandırma’nda yaşayan 55 yaşındaki 2 çocuk babası Özer Umdu, futbola 1968 yılında Bandırmaspor genç takımında başladığını, 5 yıl Balıkesirspor’da futbol oynadıktan sonra, Zonguldakspor, Adanaspor ve Beşiktaş’ta forma giydiğini söyledi. 17 yıl futbol oynadıktan sonra doğduğu yer olan Bandırma’ya döndüğünü belirten Özer, yaşadığı olayları şöyle anlattı:
“4 ay önce Bandırma Çelikspor’da futbol oynayan Özer isimli bir oyuncu öldü. Belediye hoparlörden, (Futbolcu Özer Öldü) diye anons yaptı. İlçe halkı benim yaşamımı yitirdiğimi öğrenince eve ve işyerime akın etti. Karşılarına çıkınca gözlerine inanamadı. Yaşadığımı 4 ayda güçlükle kanıtladım. Geçtiğimiz hafta Balıkesir’de bir muhabir, (Beşiktaşlı Özer Öldü) diye haber yapmış. Yine aynı olayları yaşadım. Balıkesirspor, siyah bandaşla maça çıkmış. Taziyelerini bildirmek için ev ve işyerimi arayanların telefonuna çıkıp, (Ben ikinci kez ölmedim. Hayattayım) diyorum. İnsanlar kulaklarına inanamıyor. Sevincinden ağlayan yakınlarımda oldu. Buna rağmen yaşamak gerçekten çok güzel.“
Hilmi DUYAR=Erdem ÖZCAN / BALIKESİR-BANDIRMA(DHA)
ADANASPOR'da gol kralı olan eski Beşiktaş ve Balıkesirsporlu Özer Umdu'nun ölüm haberi yayılınca gazetelere “başsağlığı“ ilanı verildi, Balıkesirspor sahaya siyah bantla çıkıp saygı duruşunda bulundu ama hala yaşadığı ortaya çıktı.
“Altın kafa'' lakaplı 54 yaşındaki Özer Umdu'yu da hayretler içinde bırakan olay, Balıkesir'de yerel bir gazetenin yayınıyla gelişti. Yerel gazete, isim benzerliğinden kaynaklanan hata sonucu 25 Şubat tarihli nüshasında Özer Umdu'nun ölüm haberini yayınladı. Bunun üzerine Balıkesirspor yönetimi 1974-75 ve 1975-76 sezonlarında kırmızı beyazlı formayı giyen Özer Umdu için bazı yerel gazetelere başsağılığı ilanları verdi.
Balıkesirsporlu futbolcular, pazar günü Vali Selahattin Hatipoğlu'nun da izlediği Yeni Sanayispor karşılaşmasına kollarında siyah bantla çıktılar, karşılaşma başlamadan öncesi de 1 dakikalık saygı duruşunda bulundular.
Ölüm haberini öğrenen Balıkesirspor'un eski futbolcularından Erdekspor teknik direktörü Can Cangök, başsağlığı dilemek üzere Özer Umdu'nun evini aradı. Telefonu Özer Umdu'nun açtığını belirten Can Cangök, çok şaşırdığını belirtti, “Balıkesirspor camiası matem tutarken, Özer Ağabey'in yaşadığını öğrenmek beni sevince boğdu. Ne söyleyebilirim, Allah uzun ömür versin'' dedi.
Bandırma'da bir restoran işleten Özer Umdu ise başsağlığı telefonlarının kendisini de şaşırttığını söylerken, “Duyardım da inanmazdım ama böyle şeyler olabiliyormuş demek. Bu vesileyle pek çok dostumun sesini yeniden duyma fırsatı buldum'' diye konuştu.
ÖZER DE ANLATTI
Bandırma’nda yaşayan 55 yaşındaki 2 çocuk babası Özer Umdu, futbola 1968 yılında Bandırmaspor genç takımında başladığını, 5 yıl Balıkesirspor’da futbol oynadıktan sonra, Zonguldakspor, Adanaspor ve Beşiktaş’ta forma giydiğini söyledi. 17 yıl futbol oynadıktan sonra doğduğu yer olan Bandırma’ya döndüğünü belirten Özer, yaşadığı olayları şöyle anlattı:
“4 ay önce Bandırma Çelikspor’da futbol oynayan Özer isimli bir oyuncu öldü. Belediye hoparlörden, (Futbolcu Özer Öldü) diye anons yaptı. İlçe halkı benim yaşamımı yitirdiğimi öğrenince eve ve işyerime akın etti. Karşılarına çıkınca gözlerine inanamadı. Yaşadığımı 4 ayda güçlükle kanıtladım. Geçtiğimiz hafta Balıkesir’de bir muhabir, (Beşiktaşlı Özer Öldü) diye haber yapmış. Yine aynı olayları yaşadım. Balıkesirspor, siyah bandaşla maça çıkmış. Taziyelerini bildirmek için ev ve işyerimi arayanların telefonuna çıkıp, (Ben ikinci kez ölmedim. Hayattayım) diyorum. İnsanlar kulaklarına inanamıyor. Sevincinden ağlayan yakınlarımda oldu. Buna rağmen yaşamak gerçekten çok güzel.“
Beşiktaşlıdan Adanaspor ve bora öztürk anısı.
"mikrofonlarımız inönü stadı'nda" lafı ile "tamam" diyoruz. "beşiktaş attı işte. kesin necdet atmıştır. şekerbegoviç'tir belki de ortayı yapan" diyoruz. fakat o da ne? stadyumda derin bir sessizlik! ee??? ee si var mı, tabii adanaspor atmış golü. üzülüyorum ama "olsun" diyorum. "daha maçın bitmesine çok var" ilk yarı bitiyor, devre arası geçmek bilmiyor.
ikinci yarı oluyor, biraz top oynanıyor, yine dakikalar, yine skorlar, inönü stadı'ndan ses yok. "mikrofonlar yine inönü stadında" ve yine "derin bir sessizlik". adanaspor 2-0 önde! heyecan ve ümitsizlik artıyor. bu arada diğer stadlar araya girip muhabbetin içine ediyor. 5-10 dk sonra tekrar mikrofonlar inönü stadında. bu defa seyirci uğultusu bizi sevindiriyor. kesin gol var! fakat hayır, gol değil, beşiktaş penaltı kazanmış. topun başına golcü necdet geliyor. %99 gol. ama necdet vuruyor, seyirci "gol" diye bağırmıyor. coşkulu haykırış yerine bir pişmanlık iniltisi yükseliyor tribünlerden. kaleci kornere çeliyor. kornerde topun başına şekerbegoviç geliyor, ortalıyor ama yine bir bok olmuyor. 5-6 dakika sonra ceza sahasına yakın bir yerden frikik kazanılıyor. herkes şekerbegoviç vuracak derken bora gelip vuruyor ve gol! bora frikik atar mıydı ya? atıyormuş demek ki! ne güzel, 2-1 oldu. bora da miliç'e en güzel cevabı verdi. ama yetmiyor ve 90 dk. adanaspor'un 2-1 galibiyetiyle bitiyor. üzülüyoruz ama kimseye çaktırmıyoruz. yavaşça radyoyu kapatıp salona süzülüyoruz.
bu maç beşiktaş'ın türkiye 1. liginde 10 yıl boyunca sahasında oynadığı 112 maçta kendi sahasında hiçbir deplasman takımına yenilmemesinin başlangıcı oluyor. bizler de bu yenilgisizliği 4-5 yıl sonra farkediyoruz. ve arasıra bu maçı anıyoruz. arkadaşlara hava atıyoruz "kendi sahamızda ligde en son 1983'te adanaspor'a yenildik, golü de bora attı" diye.
ikinci yarı oluyor, biraz top oynanıyor, yine dakikalar, yine skorlar, inönü stadı'ndan ses yok. "mikrofonlar yine inönü stadında" ve yine "derin bir sessizlik". adanaspor 2-0 önde! heyecan ve ümitsizlik artıyor. bu arada diğer stadlar araya girip muhabbetin içine ediyor. 5-10 dk sonra tekrar mikrofonlar inönü stadında. bu defa seyirci uğultusu bizi sevindiriyor. kesin gol var! fakat hayır, gol değil, beşiktaş penaltı kazanmış. topun başına golcü necdet geliyor. %99 gol. ama necdet vuruyor, seyirci "gol" diye bağırmıyor. coşkulu haykırış yerine bir pişmanlık iniltisi yükseliyor tribünlerden. kaleci kornere çeliyor. kornerde topun başına şekerbegoviç geliyor, ortalıyor ama yine bir bok olmuyor. 5-6 dakika sonra ceza sahasına yakın bir yerden frikik kazanılıyor. herkes şekerbegoviç vuracak derken bora gelip vuruyor ve gol! bora frikik atar mıydı ya? atıyormuş demek ki! ne güzel, 2-1 oldu. bora da miliç'e en güzel cevabı verdi. ama yetmiyor ve 90 dk. adanaspor'un 2-1 galibiyetiyle bitiyor. üzülüyoruz ama kimseye çaktırmıyoruz. yavaşça radyoyu kapatıp salona süzülüyoruz.
bu maç beşiktaş'ın türkiye 1. liginde 10 yıl boyunca sahasında oynadığı 112 maçta kendi sahasında hiçbir deplasman takımına yenilmemesinin başlangıcı oluyor. bizler de bu yenilgisizliği 4-5 yıl sonra farkediyoruz. ve arasıra bu maçı anıyoruz. arkadaşlara hava atıyoruz "kendi sahamızda ligde en son 1983'te adanaspor'a yenildik, golü de bora attı" diye.
2 Mayıs 2009 Cumartesi
Eskiye özlem.
Eskiye duyulan özlem var hep içimde.
Nedendir bilmiyorum o zamanlar forma aşk vardı.
Futbolcular canlarını dişlerine takarlardı.
Sahada ezilmeyen yenilse bile terinin son damlasına kadar mücadele ederlerdi.
Para hep ikinci planda kalırdı.
O eski günleri yakalayacağımız günler uzak değil.
Yeni yapılan Tesisler bize böyle futbolcuları kazandıracak.
Adanasporun çilesi geçmiştede vardı.
Eskiden Adana zengin ve iş adamları takımlarına sahip çıkardı.
O zamanlar Adanada iş vardı emek vardı.
Sonraları Adanadan iş verenler Adanadan bir şekilde kaçırıldı.
Biz çoğu kentten geri kaldık.
Bakın bir antepe neler başardı.
Bunun bir tek gerekçesi var belediye iş adamlarına yardımcı oluyor.
Fabrika kurmak isteyen iş adamlarına alt yapısını yerini bedava tahsis ediyor.
Bizde durum farklı adamın elinde bir arsası varsa yanından yönünden yol geçirerek kullanılamaz hale getiriyoruz.
Bu durumda adanada iş adamı kalırmı.
Dolayısıyla Adana fakirleşti futbol zengin oyunu halini aldı.
Bu durumda Adananın geleceği alt yapıdır.
20 Nisan 2009 Pazartesi
2000-2001Trabzonspor Adanaspor.
ilk basımı 2001 yılında olan ümit kıvanç'ın "kesin ofsayt: televizyon futbolu ve futbol medyası" kitabından;
trabzonspor, kendi sahasında adanaspor'a karşı 3-0 yenik duruma düşer. trabzonlu taraftar takımın canına okumaya koyulur. bordo-mavililer 10 kişi kalır. yılmazlar, uğraşır didinirler ve maçı 3-3'e getirirler. bu onur savaşının bir aşamasından sonra trabzonlu taraftar lütfedip çark eder ve yeniden takımını desteklemeye başlar. yürek burkan, kötü bir olaydır.
futbol yazarının bu olaydan sözedişi şöyledir: "bordomavililer'in teknik direktörü giray bulak'ın (...) adanaspor maçında takımının 3-1 yenik götürdüğü sıralarda taraftarların kendisine yaptığı tezahürattan ders alması gerekiyor." aynı "takım yazarı", zor durumdaki takımını daha da bozan taraftarın linççiliğine açıktan hak vermekle, bunu ders çıkarılacak bir bilgelik olarak nitelemekle yetinmez, taraftarın takım sevgisi yerine sadece kazanç hırsını geçirmiş oluşunu da tersinden okur: "bu arada adanaspor karşılaşmasının son 15 dakikasında takıma sahip çıkarak, berabere kalmasında büyük katkısı olan taraftarları kutlamak istiyorum." asıl özelliği futbolseverlik olan, sağduyulu bir gazeteci, bu maça dair muhtemelen, trabzonspor'un seyircisine rağmen veya seyircisine inat mücadele edip beraberliği ve onurunu kurtardığını yazardı.
linççilik, öncelikle gündelik yaşantıdaki dayanak ve uzantılarından ötürü bu kadar doğal karşılanıyor, ikinci olarak, linççi zihniyet, sürekli meşrulaştırılmaya ihtiyaç gösteren takım yazarı, kulüp yazarı vs. konumuna aradığı bu meşruiyet için zemin oluşturuyor. bu yüzden, linççi taraftar davranışı, taraftarlığın mümkün tek şekillenişi olarak kabul ediliyor neredeyse 24 ekim'de inönü stadı'nda 2-0 kaybedilen milan maçının son on dakikasında hâlâ olumlu tezahüratını sürdürüp üstelik "beşiktaş sen bizim her şeyimizsin"e geçen beşiktaş taraftarının davranışı, maçtan sonra televizyonda konuşan bir futbol yazarınca adetâ şaşkınlıkla karşılanmıştı; "taraftar bugün çok olgun savrandı" sözleriyle. siyah-beyazlı tribünlerdeki bu tavır ertesi gün gazetelerde de haber oldu.
oysa futbol âleminde, penaltı kaçırmış futbolcunu, yenilmiş takımını alkışlamanın da ayrı bir "raconu" vardır ve kimilerine göre de doğal olan linççilik değil budur. euro 96 çeyrek finalinde, maç 0-0 bitip de iş penaltılara kaldığında, topu fransız kalecisi lama'ya teslim ederek takımının şampiyonaya veda etmesine sebep olan hollandalı seedorf ağlayarak sahadan kaçmaya çalışıyordu. rakip takımın oyuncusu carembeu onu tuttu, çeke çeke liverpool'un anfield road stadı'nda hollandalıların doldurduğu tribünü önüne götürdü. staddaki 37 bin seyirciden portakal rengi formalı olanlar da, o 22 haziran 1996 gününe kadar pek çok defa yüzlerini güldürmüş bu futbolcuyu alkışladı.
trabzonspor, kendi sahasında adanaspor'a karşı 3-0 yenik duruma düşer. trabzonlu taraftar takımın canına okumaya koyulur. bordo-mavililer 10 kişi kalır. yılmazlar, uğraşır didinirler ve maçı 3-3'e getirirler. bu onur savaşının bir aşamasından sonra trabzonlu taraftar lütfedip çark eder ve yeniden takımını desteklemeye başlar. yürek burkan, kötü bir olaydır.
futbol yazarının bu olaydan sözedişi şöyledir: "bordomavililer'in teknik direktörü giray bulak'ın (...) adanaspor maçında takımının 3-1 yenik götürdüğü sıralarda taraftarların kendisine yaptığı tezahürattan ders alması gerekiyor." aynı "takım yazarı", zor durumdaki takımını daha da bozan taraftarın linççiliğine açıktan hak vermekle, bunu ders çıkarılacak bir bilgelik olarak nitelemekle yetinmez, taraftarın takım sevgisi yerine sadece kazanç hırsını geçirmiş oluşunu da tersinden okur: "bu arada adanaspor karşılaşmasının son 15 dakikasında takıma sahip çıkarak, berabere kalmasında büyük katkısı olan taraftarları kutlamak istiyorum." asıl özelliği futbolseverlik olan, sağduyulu bir gazeteci, bu maça dair muhtemelen, trabzonspor'un seyircisine rağmen veya seyircisine inat mücadele edip beraberliği ve onurunu kurtardığını yazardı.
linççilik, öncelikle gündelik yaşantıdaki dayanak ve uzantılarından ötürü bu kadar doğal karşılanıyor, ikinci olarak, linççi zihniyet, sürekli meşrulaştırılmaya ihtiyaç gösteren takım yazarı, kulüp yazarı vs. konumuna aradığı bu meşruiyet için zemin oluşturuyor. bu yüzden, linççi taraftar davranışı, taraftarlığın mümkün tek şekillenişi olarak kabul ediliyor neredeyse 24 ekim'de inönü stadı'nda 2-0 kaybedilen milan maçının son on dakikasında hâlâ olumlu tezahüratını sürdürüp üstelik "beşiktaş sen bizim her şeyimizsin"e geçen beşiktaş taraftarının davranışı, maçtan sonra televizyonda konuşan bir futbol yazarınca adetâ şaşkınlıkla karşılanmıştı; "taraftar bugün çok olgun savrandı" sözleriyle. siyah-beyazlı tribünlerdeki bu tavır ertesi gün gazetelerde de haber oldu.
oysa futbol âleminde, penaltı kaçırmış futbolcunu, yenilmiş takımını alkışlamanın da ayrı bir "raconu" vardır ve kimilerine göre de doğal olan linççilik değil budur. euro 96 çeyrek finalinde, maç 0-0 bitip de iş penaltılara kaldığında, topu fransız kalecisi lama'ya teslim ederek takımının şampiyonaya veda etmesine sebep olan hollandalı seedorf ağlayarak sahadan kaçmaya çalışıyordu. rakip takımın oyuncusu carembeu onu tuttu, çeke çeke liverpool'un anfield road stadı'nda hollandalıların doldurduğu tribünü önüne götürdü. staddaki 37 bin seyirciden portakal rengi formalı olanlar da, o 22 haziran 1996 gününe kadar pek çok defa yüzlerini güldürmüş bu futbolcuyu alkışladı.
16 Nisan 2009 Perşembe
1975-1976 Sezonu.
(reşit kaynak'ın anılarından alıntıdır.)
1975-1976 sezonu. benim beşiktaş’daki ilk yılım. ligde iddiamız yok. beşiktaş olarak türkiye kupası’nda iddialıyız.
gündüz tekin onay’ın yerine gelen ismet arıkan başımızda. adanaspor ile adana’da oynayacağız. maç adanaspor açısından önemli. puan kaybetmesi halinde kümede kalma şansı kalmayacak adanaspor’un.
maç başlar başlamaz vedat bayraktar gözümün içine bakarak, "aman ha reşit topu götürüp orta yapayım, gol atayım deme!" diyor. her fırsatta bunun gibi şeyler söyleyerek beni yumuşatıyor. o kadar etki altında kaldım ki, ayağıma gelen her topu vedat'a pas olarak vermeye başlamışım. ismet arıkan beni 15. dakikada oyundan aldı. daha sonra da beni bir daha adanaspor'a karşı oynatmadılar...
Adanaspor.4-2 Beşiktaş.
(Kayhan Kaynak,
1975-1976 sezonu. benim beşiktaş’daki ilk yılım. ligde iddiamız yok. beşiktaş olarak türkiye kupası’nda iddialıyız.
gündüz tekin onay’ın yerine gelen ismet arıkan başımızda. adanaspor ile adana’da oynayacağız. maç adanaspor açısından önemli. puan kaybetmesi halinde kümede kalma şansı kalmayacak adanaspor’un.
maç başlar başlamaz vedat bayraktar gözümün içine bakarak, "aman ha reşit topu götürüp orta yapayım, gol atayım deme!" diyor. her fırsatta bunun gibi şeyler söyleyerek beni yumuşatıyor. o kadar etki altında kaldım ki, ayağıma gelen her topu vedat'a pas olarak vermeye başlamışım. ismet arıkan beni 15. dakikada oyundan aldı. daha sonra da beni bir daha adanaspor'a karşı oynatmadılar...
Adanaspor.4-2 Beşiktaş.
(Kayhan Kaynak,
Diyarbakır Adanaspor.
beşiktaş’ta oynadığımız yıllarda adım “adanaspor karşısında oynamıyor” diye çıkmıştı. zaten beşiktaş’ta da adana’daki 2-0’lık maçtan sonra beni pek oynatmamışlardı... çetin güler adanaspor’a karşı beni oynattı. ama oynayabilene aşkolsun. o güne kadar beni yere göğe sığdıramayan seyirci daha ilk dakikadan itibaren küfür etmeye, yuh çekmeye başladı. iyi oynamak isterken psikolojik yönde etkilendim. o atmosfer içinde sürekli olarak top kaybediyordum. ilk yarı bitti. soyunma odasına girerken genel kaptan seyircinin tahrikine kapılarak arkadan gelip bana yumruk attı... soyunma odasında ne yapacağımı şaşırmış vaziyette hüngür hüngür ağlıyordum. genel kaptan, çetin güler’e beni oyundan çıkarmasını söyledi. çetin hoca da, “ben böyle birşey yapmam cesaretin varsa sen çıkar” diye karşılık verdi. sahaya yeniden çıktım. vehbi kafasıyla bir top indirdi önüme, ben de yaradana sığınarak vurdum. top kalenin tavanına asıldı. bu kez seyirci beni alkışlamaya başladı. genel kaptan da boynuma sarılıp özür diledi. karşılaşmayı 1-0 kazandık.
Raftaki kramponlar Reşit kaynağın yazısından alınmıştır.
Raftaki kramponlar Reşit kaynağın yazısından alınmıştır.
14 Nisan 2009 Salı
Necati Ateş.
39. Necati Ateş: Necati Ateş (3 Ocak 1980, İzmir) Türk futbolcu. Forvet oyuncusudur, Altaydan adanaspora transfer olmuş adanasporun süper liğe çıkmasında büyük pay sahibidir süper liğde adanaspor forması altında sayısız gollere imza atmış yıldızı Adanasporda parlamış Adanaspordan galatasaraya transfer olmuştur.şu anda bonservisi Galatasaray'da bulunmaktadır ama oyuncu Ankaraspor'a bir sezonluğuna kiralanmıştır.
Galatasaray'a 2003-2004 sezonu devre arasında gelmiştir.
Geldiğinde 25 numaralı formayı giyen Necati Ateş daha sonra 10 numaralı formayı giymiştir. Daha sonra takıma Lincoln'ün gelişiyle 10 numaralı formayı lincoln'e hediye etmiştir. Galatasaray'a geldiğinden beri kaydettiği skorlara ve yaşına bakılırsa Hakan Şükür'ü ilerliyen yıllarda istatisliklerde geride bırakabileceği düşünülüyordu. Ancak süpriz bir şekilde 24.07.2007 tarihinde Galatasaray teknik heyeti tarafından kadroda duşünülmediği açıklanmış ve kadro dışı bırakılmıştır. Bunda 2006-2007 yılında geçirdiği sakatlıklar ve bir türlü form tutamamasıda neden olmuştur.
2007-2008 sezonu öncesi Karl Heinz Feldkamp tarafından kadro dışı bırakılmıştır ve 3’lü takasta kullanılmıştır.
Galatasaray'a 2003-2004 sezonu devre arasında gelmiştir.
Geldiğinde 25 numaralı formayı giyen Necati Ateş daha sonra 10 numaralı formayı giymiştir. Daha sonra takıma Lincoln'ün gelişiyle 10 numaralı formayı lincoln'e hediye etmiştir. Galatasaray'a geldiğinden beri kaydettiği skorlara ve yaşına bakılırsa Hakan Şükür'ü ilerliyen yıllarda istatisliklerde geride bırakabileceği düşünülüyordu. Ancak süpriz bir şekilde 24.07.2007 tarihinde Galatasaray teknik heyeti tarafından kadroda duşünülmediği açıklanmış ve kadro dışı bırakılmıştır. Bunda 2006-2007 yılında geçirdiği sakatlıklar ve bir türlü form tutamamasıda neden olmuştur.
2007-2008 sezonu öncesi Karl Heinz Feldkamp tarafından kadro dışı bırakılmıştır ve 3’lü takasta kullanılmıştır.
Ömer Üründül.
Fotomaç Gazetesi Yazarı Cevdet Ünüvar bugünkü yazısında ünlü yorumcu Ömer Üründül’ün bilinmeyen yönlerini okuyucularıyla paylaştı. Herkesin Fenerbahçeli olarak tanıdığı Ömer Üründül meğerse Adanaspor ve Adana Demirspor taraftarıymış.
Futbolu bir keyif olarak gören özel bir insanı tanımaya ne dersiniz: Ömer Üründül. Nevi şahsına münhasır, ciddi futbol adamı. Onu televizyonlarda yaptığı maç yorumlarından, gazetesindeki köşe yazılarından tanıyoruz. Bugün malumu değil bilinmeyenlerini yazacağım. Ailesinin tek çocuğu olarak İstanbul“da doğdu. Saint Benoit mezunu. Türkiye”nin sayılı işadamlarından biri. Ülkemizin en büyük barajlarını yapmış Ata İnşaat”ın sahibi ve Burger King”in Türkiye hissedarı. Padişah Sultan Reşat”ın muhafızlarından Hüseyin Bey”in torunu. Herkesin bildiği Fenerbahçe, kimsenin bilmediği müthiş bir Adana Demir ve Adanaspor hayranı. 1982 yılından bu yana düzenlenen bütün dünya kupalarını yerinde seyretmiş, önemli maçları dünyanın neresinde olursa olsun statta takip etmiş, anormal bir futbol aşığı. Eski Gözlemciler ve Temsilciler Kurulu başkanı. 1980″lerde kulüpte yöneticiyken “Gel yaparsın bu işi!” dedikleri için iki maçlığına da olsa İstanbulspor”da teknik direktörlük macerası yaşamış, hayatı futbol olan futbol tutkunu. Necip Kapanlı”nın “Bizde yaz” demesiyle gazete, 1996 yılında Hırvatistan- Türkiye arasında oynanan maça davetle TV yorumculuğuna başlamış. İlgi çekici olan, çıktığı hiçbir programdan ücret talep etmiyor, bütün masraflarını kendi cebinden karşılıyor olması. Sadeliğin büyüklüğü bu olsa gerek. Futbolun beyefendi sokağından
Futbolu bir keyif olarak gören özel bir insanı tanımaya ne dersiniz: Ömer Üründül. Nevi şahsına münhasır, ciddi futbol adamı. Onu televizyonlarda yaptığı maç yorumlarından, gazetesindeki köşe yazılarından tanıyoruz. Bugün malumu değil bilinmeyenlerini yazacağım. Ailesinin tek çocuğu olarak İstanbul“da doğdu. Saint Benoit mezunu. Türkiye”nin sayılı işadamlarından biri. Ülkemizin en büyük barajlarını yapmış Ata İnşaat”ın sahibi ve Burger King”in Türkiye hissedarı. Padişah Sultan Reşat”ın muhafızlarından Hüseyin Bey”in torunu. Herkesin bildiği Fenerbahçe, kimsenin bilmediği müthiş bir Adana Demir ve Adanaspor hayranı. 1982 yılından bu yana düzenlenen bütün dünya kupalarını yerinde seyretmiş, önemli maçları dünyanın neresinde olursa olsun statta takip etmiş, anormal bir futbol aşığı. Eski Gözlemciler ve Temsilciler Kurulu başkanı. 1980″lerde kulüpte yöneticiyken “Gel yaparsın bu işi!” dedikleri için iki maçlığına da olsa İstanbulspor”da teknik direktörlük macerası yaşamış, hayatı futbol olan futbol tutkunu. Necip Kapanlı”nın “Bizde yaz” demesiyle gazete, 1996 yılında Hırvatistan- Türkiye arasında oynanan maça davetle TV yorumculuğuna başlamış. İlgi çekici olan, çıktığı hiçbir programdan ücret talep etmiyor, bütün masraflarını kendi cebinden karşılıyor olması. Sadeliğin büyüklüğü bu olsa gerek. Futbolun beyefendi sokağından
Ercan Aslankeser

12 Aralık 1965
adana futbolunun efsane isimlerinden.
adanaspor'un kurucularından cumali aslankeser'in oğlu.
turuncu-beyaz forma ile başladığı futbol kariyerine adana demirspor'da devam etti.
1994'te birinci lig'e çıkan adana demirspor'un yıldızıydı.
orta saha oynuyordu.
uzaktan sert şutlarıyla tanınıyordu.
dönem gazetesinden;
sabotiç ve ercan'ı fenerbahçeliler kaçırdı
feenerbahçe-adanaspor maçından sonra sevinen taraf kümede kaldığı için adanaspor'du. adanaspor'un golcüsü sabotiç ve 6 nolu formasıyla orta alanda etkili olan ercan ise maçtan sonra herkesin gözü önünde fenerbahçeli yöneticiler tarafından kaçırıldı. önce ercan'ı alan yöneticiler daha sonra basın kapısından çıkan adanaspor'un yugoslav futbolcusu sabotiç'i iki kişi kolundan tuttuğu gibi 50-60 metre ilerideki 2 kd 261 plakalı beyaz mercedes arabaya apar topar bindirdiler. 2 futbolcu hiçbir soruya cevaplamadan alel acele stadın önünden uzaklaştılar. iki futbolcunun yöneticiler tarafından görüşme yapmak üzere kimsenin bilmediği bir yere götürüldüğü öğrenildi
Şu an ercanaslankeser bilfen okularında futbol antrönürü olarak görv yapmaktadır.
İsa Ertürk.
Dünya Karması’nda Adanaspor forması giydiği dönemlerde oynayan ilk Türk futbolcu olan ve yıllarca Adanaspor veFenerbahçe forması giymiş İsa Ertürk, 2008-2009 sezonunda da Göltürkbükü Belediyespor’da antrenörlük yapacak.
İsa Ertürk, 17 Temmuz 1955 Ankara doğumlu, millî futbolcu.
Orta saha pozisyonunda oynamaktaydı. Bir dünya karmasına davet edilen ilk Türk futbolcudur. Futbola 1970 yılındaKütahya'da başlamış, daha sonra sırasıyla Altay , Adanaspor, Zonguldakspor, Fenerbahçe, Mersin İdman Yurdu, Altay ,Konyaspor ve Zeytinburnuspor'da görev yapmıştır.
1980'de Fenerbahçe'ye transfer olan futbolcu 32 defa Türk Millî Takımında yer almıştır.
İsa Ertürk, orta saha ve hücumdaki çalışkanlığı, sert şutları ve golleriyle hatırlanır.
İsa Ertürk, 17 Temmuz 1955 Ankara doğumlu, millî futbolcu.
Orta saha pozisyonunda oynamaktaydı. Bir dünya karmasına davet edilen ilk Türk futbolcudur. Futbola 1970 yılındaKütahya'da başlamış, daha sonra sırasıyla Altay , Adanaspor, Zonguldakspor, Fenerbahçe, Mersin İdman Yurdu, Altay ,Konyaspor ve Zeytinburnuspor'da görev yapmıştır.
1980'de Fenerbahçe'ye transfer olan futbolcu 32 defa Türk Millî Takımında yer almıştır.
İsa Ertürk, orta saha ve hücumdaki çalışkanlığı, sert şutları ve golleriyle hatırlanır.
Umut salgınoğlu.

UMUT SALGINOĞLU KİMDİR?
Bu sezon Ankaragücü'nden Balıkesirspor'a transfer olan genç futbolcu 1988 Konya doğumlu. Futbola 1999 yılında Adanaspor'un alt yapısına başlayan Umut Salgınoğlu, 2001-2002 futbol sezonunda Adanaspor'da profesyonel oldu. 15 yaşında Adanaspor forması ile Süper Lig'de oynama şansını yakalayan genç futbolcu o zaman Adanaspor'u çalıştıran Yılmaz Vural ve yardımcılık görevini üstlenen şu anda Balıkesirspor Teknik Direktörlüğü görevini yürüten Mehmet Demirtaş hocalar ile 13-14 yaşında çalışma şansınınyakalamış. 2004-2005 futbol sezonunda Ocak ayında Süper Lig takımlarımızdan Ankaragücü'ne transfer olan Umut, sakatlanıncaya kadar sarı-lacivertli formayı giymiş. Adanaspor ve Ankaragücü'nde görev yaptığı dönemde 27 kez genç Milli takım formasını giyme başarısını gösteren Umut Salgınoğlu, U-17 Milli takımımızın geçen yıl mayıs ayında Avrupa Şampiyonu olduğu kadroda Nuri Şahin ve diğer futbolcular ile birlikte yer aldı. Bu sezon 5 yıl aradan sonra profesyonel ligde mücadele edecek olan Balıkesirspor'a Ankaragücü'nden transfer edilen Umut Salgınoğlu ile lig öncesi görüştük. Arkadaşımız Cengiz Güneş'in sorularını yanıtlayan genç futbolcu Umut Salgınoğlu, Balıkesirspor'a şampiyonluk yaşamak için geldiğini söyledi.
Kısa...Kısa.....
Rıdvan Dilmen...
5 kulüpte çalıştım 4’ünde süper başarı gösterdim. Vanspor’u 1. lige çıkardım. Karşıyaka’yı 18'cilikten potaya soktum. Altay’da 8 maçın 7 sini kazandın. Diyarbakır'daki malum olaylardan çıkamadık. Adanaspor'la Türkiye kupasında yarı final oynayan nadir takımlardan olduk.
Namı değer Kör gani.
Gani Kasım: Eski Adanalı futbolcu. İngiliz işgali altındayken Kıbrıs’a giden Adana karmasında yer aldı.
Cafer.
Adanaspor'dayken şike teklif ettiler
SORU:Sana şike teklifi oldu mu ve ne dediler?
CAFER: Adanaspor'dayken oldu. Ama teklif eden takımı söyleyemem. Kırmızı kart gör, oyundan atıl dediler.
SORU: Sen ne yaptın?
CAFER: Kulübe müracaat ettim, oynamak istemedim. Ama oynattılar ben de bir gol attım.
Serkan'dan, Doğan'a sitem
ADANASPOR'DAN transfer edilmesinin ardından Bolu Gerede kampında sakat çıkması nedeniyle geri gönderilen Serkan Bekiroğlu, Teknik Direktör Ziya Doğan'ı eleştirdi. Hayal kırıklığı yaşadığını belirten genç oyuncu, "Gerede kampında aşırı yükleme nedeniyle kasıklarımda ağrılar meydana geldi. Fakat bir hafta içinde iyileşip, normale dönebilirdim. Trabzonspor'a Ziya Doğan için gelmiştim. Ne yazık ki kendisi Malatyaspor'da olduğu gibi beni yine kenara itti" dedi.
.......................................................................
bu benim gittigim ilk fb macidir. o macta adanasporlu sabotic vardi. adi f.bahceye gelecek futbolcularin arasinda gecerdi. fakat kendisi a.gücü ile anlasmisti. ve o gün sanki hayatinin futbolunu oynuyordu. zaten f.bahce de ilk yarida gol atamamisti. ılk yari bittiginde futbolcular cikis tüneline girerken sabotic aleyhine ne tezahüratlar yapilmisti... 2. yari basladi ve ilk 15 dakikada gene f.bahceden gol sesi yoktu ve sabotic sahane oyununu devam ettiriyordu. f.bahce kalecisi nurettin ile her karsilastiginda stad ayaga kalkardi. neyse ki ilk gol 64. dakikada b.senol ile gelince tüm f.bahceliler sevindi. ardindan hemen 2 dakika sonra da aykutun golü gelince hepimiz mac yavas yavas farka gider diye konusmaya baslamistik ki 81. dakikada senol 3'ün ardindan 2-3 dakika sonra turhan'in golleri gelince hepimiz sevinmistik. hatta ve hatta stad bayram yerine dönmüstü. ta ki macin bitmesine saniyeler kala adanasporun tek sayisi gelene kadar. tüm taraftarlari da üzen golü atanin sabotic olmasiydi. maci f.bahce 4-1 almisti ama atilan 4 gol unutulmus, neden sabotic'den gol yenildinin analizi yapiliyordu.
dönem gazetesinden;
sabotiç ve ercan'ı fenerbahçeliler kaçırdı
feenerbahçe-adanaspor maçından sonra sevinen taraf kümede kaldığı için adanaspor'du. adanaspor'un golcüsü sabotiç ve 6 nolu formasıyla orta alanda etkili olan ercan ise maçtan sonra herkesin gözü önünde fenerbahçeli yöneticiler tarafından kaçırıldı. önce ercan'ı alan yöneticiler daha sonra basın kapısından çıkan adanaspor'un yugoslav futbolcusu sabotiç'i iki kişi kolundan tuttuğu gibi 50-60 metre ilerideki 2 kd 261 plakalı beyaz mercedes arabaya apar topar bindirdiler. 2 futbolcu hiçbir soruya cevaplamadan alel acele stadın önünden uzaklaştılar. iki futbolcunun yöneticiler tarafından görüşme yapmak üzere kimsenin bilmediği bir yere götürüldüğü öğrenildi
5 kulüpte çalıştım 4’ünde süper başarı gösterdim. Vanspor’u 1. lige çıkardım. Karşıyaka’yı 18'cilikten potaya soktum. Altay’da 8 maçın 7 sini kazandın. Diyarbakır'daki malum olaylardan çıkamadık. Adanaspor'la Türkiye kupasında yarı final oynayan nadir takımlardan olduk.
Namı değer Kör gani.
Gani Kasım: Eski Adanalı futbolcu. İngiliz işgali altındayken Kıbrıs’a giden Adana karmasında yer aldı.
Cafer.
Adanaspor'dayken şike teklif ettiler
SORU:Sana şike teklifi oldu mu ve ne dediler?
CAFER: Adanaspor'dayken oldu. Ama teklif eden takımı söyleyemem. Kırmızı kart gör, oyundan atıl dediler.
SORU: Sen ne yaptın?
CAFER: Kulübe müracaat ettim, oynamak istemedim. Ama oynattılar ben de bir gol attım.
Serkan'dan, Doğan'a sitem
ADANASPOR'DAN transfer edilmesinin ardından Bolu Gerede kampında sakat çıkması nedeniyle geri gönderilen Serkan Bekiroğlu, Teknik Direktör Ziya Doğan'ı eleştirdi. Hayal kırıklığı yaşadığını belirten genç oyuncu, "Gerede kampında aşırı yükleme nedeniyle kasıklarımda ağrılar meydana geldi. Fakat bir hafta içinde iyileşip, normale dönebilirdim. Trabzonspor'a Ziya Doğan için gelmiştim. Ne yazık ki kendisi Malatyaspor'da olduğu gibi beni yine kenara itti" dedi.
.......................................................................
bu benim gittigim ilk fb macidir. o macta adanasporlu sabotic vardi. adi f.bahceye gelecek futbolcularin arasinda gecerdi. fakat kendisi a.gücü ile anlasmisti. ve o gün sanki hayatinin futbolunu oynuyordu. zaten f.bahce de ilk yarida gol atamamisti. ılk yari bittiginde futbolcular cikis tüneline girerken sabotic aleyhine ne tezahüratlar yapilmisti... 2. yari basladi ve ilk 15 dakikada gene f.bahceden gol sesi yoktu ve sabotic sahane oyununu devam ettiriyordu. f.bahce kalecisi nurettin ile her karsilastiginda stad ayaga kalkardi. neyse ki ilk gol 64. dakikada b.senol ile gelince tüm f.bahceliler sevindi. ardindan hemen 2 dakika sonra da aykutun golü gelince hepimiz mac yavas yavas farka gider diye konusmaya baslamistik ki 81. dakikada senol 3'ün ardindan 2-3 dakika sonra turhan'in golleri gelince hepimiz sevinmistik. hatta ve hatta stad bayram yerine dönmüstü. ta ki macin bitmesine saniyeler kala adanasporun tek sayisi gelene kadar. tüm taraftarlari da üzen golü atanin sabotic olmasiydi. maci f.bahce 4-1 almisti ama atilan 4 gol unutulmus, neden sabotic'den gol yenildinin analizi yapiliyordu.
dönem gazetesinden;
sabotiç ve ercan'ı fenerbahçeliler kaçırdı
feenerbahçe-adanaspor maçından sonra sevinen taraf kümede kaldığı için adanaspor'du. adanaspor'un golcüsü sabotiç ve 6 nolu formasıyla orta alanda etkili olan ercan ise maçtan sonra herkesin gözü önünde fenerbahçeli yöneticiler tarafından kaçırıldı. önce ercan'ı alan yöneticiler daha sonra basın kapısından çıkan adanaspor'un yugoslav futbolcusu sabotiç'i iki kişi kolundan tuttuğu gibi 50-60 metre ilerideki 2 kd 261 plakalı beyaz mercedes arabaya apar topar bindirdiler. 2 futbolcu hiçbir soruya cevaplamadan alel acele stadın önünden uzaklaştılar. iki futbolcunun yöneticiler tarafından görüşme yapmak üzere kimsenin bilmediği bir yere götürüldüğü öğrenildi
Yavuz Eraydın.

Yavuz, Anadolu`nun bir çok takımında forma giydin ve son durağın Bursaspor. Bize kariyerini özetleyebilir misin?
İlk profesyonelliğimi Trabzon PTT Spor Kulübü`nde yaşadım. Orada bir sezon oynadım. Daha sonra Edirnespor`a gittim. Sonrasında küçük bir Galatasaray maceram oldu. Devre arasında sarı kırmızılılarla anlaştım. Ancak maddi konularda uzlaşma sağlanamayınca bu transfer gerçekleşmedi. Ben de İstanbulspor`la el sıkıştım. Bir sezona yakın burada top oynadım. Ardından da Adanaspor`a kiralık gittim. Adanaspor`da şampiyonluk sevinci yaşadım. Küme düşene kadar Adana`da kaldım. İstanbul Büyükşehir Belediyespor`da forma giydim. Sonra Şekerspor`la anlaştım. Orada şanssız bir sezon geçirdim ve ayağım kırıldı. Uzun bir süre sahalardan uzak kaldım. Son olarak Sivaspor`da oynadım. Sivas`ta iki yıl geçirdim. Son sene de bildiğiniz şampiyonluğa ulaştık. Ve şimdi Bursaspor`dayım.
Kaleci şansına inanır mısın?
Kesinlikle inanırım. Türkiye`de kaleci şansı olan tek isim vardır: O da Gençlerbirliği`nin kalecisi Gökhan. Bizde olmayan bir özellik bu. Ama Gökhan`da inanılmaz düzeyde. Kaleci şansı denildiğinde söylenecek tek isim odur. Tek maçlık şans olayını anlarım ama Gökhan`ınki bambaşka. Size bu konuda bir başka örnek daha vermek istiyorum. Adanaspor`da oynarken bizim santraforumuz Altan`dı. Bir sezon boyunca düzenli forma giyerek 23 gol atmıştı. Takımda bir de Amir Ali Baz isminde Denizlispor`dan gelen bir arkadaşımız vardı. Hatırladığım kadarıyla sadece üç maçta 90 dakika sahada kalmıştı. Diğer maçlarda hep oyuna sonradan girmişti. Ama 27 gol atmayı başarmıştı. Durulmayacak yerde durur top da ona gelirdi. Yani futbolda şans faktörü çok önemli. Top sizi sevecek.
Aksaçlı Adanasporlular.
ç......Geçen sene GOP maçında klasik taraftarımızın yanında İstanbulda yaşamakta olan 70 leri ruhunu bilen tüm orta yaşlı Adanasporlular da maçtaydı...Bu bir tutku...
Şimdi ağlattın beni….Bu anlattığın olaya en çok ben şahidim.Zaman zaman kötü günler yaşadığımızda hep sahneye çıkan aksaçlılardır….
Umutların bittiği anda takımına sahip çıkan….Hüzün ve maraklı gözlerle olayları takip eden aksaçlılardır…
Adana haricinde bir örnek veriyorum…89-90 sezonu..son maçımız..İstanbulda Fenerbahçeyle oynuyoruz…
Tabiî ki bizlerde maçtayız..Malatya ile kümede kalmak çekişiyoruz…Bize bir puan yetiyor.Stada sabahtan girdik…
Maç başladı bizim trübünde 3000 kişikadar taraftar varİstanbul ve çevresinden eline bayrağı almış gelmiş en az 2000 aksaçlı yaşlı taraftar var.
Dualarla beraber tezarühat yapmaya çalışan 2000 aksaçlı resmen şov yapıyor….
Bende mecburen amigoluk yapıyorum…))))…
Fenerbahçe taraftarı bize hayranlıkla bakıyor…..
Maç 0-0 bitiyor sevinç göz yaşları akıyor….Herkes sarmaş dolaş…İşte taraftar….İşte Adana diye stad inliyor…
Baba miliç.
Şimdi ağlattın beni….Bu anlattığın olaya en çok ben şahidim.Zaman zaman kötü günler yaşadığımızda hep sahneye çıkan aksaçlılardır….
Umutların bittiği anda takımına sahip çıkan….Hüzün ve maraklı gözlerle olayları takip eden aksaçlılardır…
Adana haricinde bir örnek veriyorum…89-90 sezonu..son maçımız..İstanbulda Fenerbahçeyle oynuyoruz…
Tabiî ki bizlerde maçtayız..Malatya ile kümede kalmak çekişiyoruz…Bize bir puan yetiyor.Stada sabahtan girdik…
Maç başladı bizim trübünde 3000 kişikadar taraftar varİstanbul ve çevresinden eline bayrağı almış gelmiş en az 2000 aksaçlı yaşlı taraftar var.
Dualarla beraber tezarühat yapmaya çalışan 2000 aksaçlı resmen şov yapıyor….
Bende mecburen amigoluk yapıyorum…))))…
Fenerbahçe taraftarı bize hayranlıkla bakıyor…..
Maç 0-0 bitiyor sevinç göz yaşları akıyor….Herkes sarmaş dolaş…İşte taraftar….İşte Adana diye stad inliyor…
Baba miliç.









Altan Aksoy.

. Ortaokuldan itibaren sadece futbolcu olmayı istediğini anlatan yıldız futbolcu, sözlerini şöyle sürdürdü: İKİ AYAĞIM DA SÜPER
`13-14 yaşında kendi başıma yaptığım çalışmalarla sol ayağımı sağ ayağım seviyesine getirdim. Şimdiiki ayağımı da iyi kullandığım için orta saha çizgisinin önündeki her mevkide rahatlıkla forma giyebiliyorum. Hocamız Eric Gerets, şu anda sol kanatta boşluk olduğu için beni orada oynatıyor. Şimdi bu mevki için Heinz transfer edildi. Benim gerçek mevkim sol kanat olmadığı için bu transferi pek kafama takmıyorum. Benim asıl yerim forvetin hemen arkasında serbest oynamak. O mevkide daha verimli olduğumu düşünüyorum.` Teknik kapasitesi çok yüksek olan Altan, günümüzün futbolunda artık fizik gücün çok ön plana çıkmasından yakınıyor: `Ben çok teknik bir oyuncuyum. Ama günümüzde sadece tekniği yüksek oyuncu olmak yetmiyor. Fizik gücününüzün de iyi olması gerek. Bazen sahada çok koşmak ve pres yapmak benim gibi teknik oyuncuların meziyetlerini kullanmasına müsade etmiyor. Herhalde 1980`li yıllarda futbol oynasaydım herkes çok daha farklı bir Altan izleyebilirdi. Çünkü o zaman fizik güç bu kadar ön planda değildi. Yeşil sahalarda daha estetik hareketler görebiliyorduk.
Altan Aksoy (doğum 5 Şubat 1976 Türkiye) Türk orta saha oyuncusudur. Şu anda Mersin İdman Yurdun'da futbol oynamaktadır.
Daha önce Gaziosmanpaşaspor, İstanbulspor, Adanaspor, Göztepe A.Ş., Kocaelispor, Konyaspor,Galatasaray takımlarında oynamıştır. 2005-2006 sezonunu Çaykur Rizespor'da kiralık olarak geçirdikten sonra, takımı Galatasaray'ın da izniyle 2 senelik profesyonel anlaşma imzalayarakÇaykur Rizespor'a transfer olmuştur.2008-2009 sezonu itibariyle Mersin İdman Yurdu forması giymektedir. Ç. Rizespor formasıyla Trabzonspor maçında 53. dakikada gol atmasından dolayı Rizede Plakayı çakan topçu olarak anılmaktadır.









Feyzullah Küçük.

Top ondayken tribün bilirdi ki bir şeyler olacak. Gol olacak veya net bir gol pozisyonu yaşanacak; taraftar sonu bilinen, belki tahmin edilen bir coşkuyla ayakta olacak. O zamanlar “takım aşkına taraftar ayağa” sloganına zaten gerek yok, çünkü Feyzullah buna tek başına bile yapabilecektir. Bilirdik.
Onun kendine özgü ve binlerle ifade edilebilecek bir taraftar kitlesi vardı. Feyzullah’ı seyretmek, futbol denen o eğlenceli etkinliğin haz alma hissini tatmin etmeye yeterdi. Bizim Maradona’mızdı desem abartmış olmam. Hatırlayanlara sormak bile yeter.
Nejat’la organize ettikleri frikikler unutulmaz. Malum noktada bir serbest vuruş düdüğüne biz penaltı muamelesi yapar öyle sevinirdik. Nejat topu hafifçe havalandırırdı, Feyzullah vururdu ve gol olurdu. Bu kadar basitti eylem.
Yine dar zamanlarımızdı, tribünün tepkisi olur olmaz yerlere isabet eden deli maytaplar gibiydi. Birinde Feyzullah’a geldi bu tepki. Ki o söz konusu maçta da en çok savaşandı. Feyzullah, kendisine yöneltilen “tepkileri” duyduğu yerden bir bakış fırlatmıştı maratona, adeta o anda buz kesmişti tribün veya bir ‘Tarantino’ filminde her şey ağır çekim seyrediyordu o zaman… Sanki bin yıl süren bir sessizlik olmuştu. Evet, bir tepki olurdu belki futbolcuya, hak edeni de vardır; ama işte o saat itibariyle uzayın boşluğunda savrulmuş o acı sözlerin muhatabı asla Feyzullah olmayacaktı. O bakıştan bu böyle bilinecekti.
Derken, ilerleyen dakikalarda o sitemkâr bakışı bıraktığı noktadan (kuzey kale arkasına, orta saha ile ceza sahası arasında bir yerden) öyle bir şut çekti ki Feyzullah, o topu ne kaleci gördü, ne ben gördüm ne de tribün gördü. Bize kalan gole sevinmekti artık. Ama Feyzullah yalnızca bir “futbolcu onuruyla” o golden sonra takımının galibiyetinin peşine düşmüştü yine, tribünden basit bir intikamın değil.
Adanaspor’un mazisine dönüp baktığınızda orada, hem de güzel bir yerde Feyzullah’ı göreceksiniz.
Kaplanpencha blogspot









Futbolcuydu Güvenlik görevlisi oldu.

Futbolcuydu, güvenlik görevlisi oldu
Türk futboluna uzun yıllar hizmet veren binlerce yıldız futbolcudan sadeci biri Osman Güler.
Reklam
benzetmelerine mazhar olan Osman Güler, yıllarca yeşil sahalarda rakip takım golcülerine nefes aldırmadı.
Ancak aradan yıllar geçti ve Osman Güler bugün kamuoyunun karşısına bambaşka bir kimlikle çıktı. O şimdi yıllarca top koşturduğu yeşil sahalarda ne bir antrenör, ne de başarılı bir teknik adam. Osman Güler, bugün futboldan kazandığı parayı daha fazla faiz vadiyle reklam yapan bir bankaya kaptıran binlerce İmarzededen sadece biri. Bankaya devletin el koyması ile yıllardır yeşil sahalarda ter dökerek kazandığı parasını hortumculara kaptıran bir vatandaş.
Osman Güler, ekmeğini kazanmak için özel bir şirkette güvenlik görevlisi olarak çalışıyor. Bir zamanlar Ali Sami Yen'de, Şükrü Saraçoğlu'nda ve İnönü'de Galatasaray, Fenerbahçe ve
Beşiktaş gibi futbolun devlerine karşı mücadele eden Osman Güler, şimdi Adana'da hırsızlara ve yankesicilere karşı efor sarfediyor.
Tınaz Tırpan, Candan Dumanlı, Gündüz Tekin Onay, Şevket Lukoviç, İsmet Arıkan, Dorde Miliç gibi teknik direktörlerle çalıştı. Adanaspor'da oynadığı yıllarda hocaları ona, ünlü futbolcular Fenerbahçeli Rıdvan Dilmen, Bursasporlu Baytiyar Yorulmaz, Galatasaraylı Cüneyt Tanman, Samsunsporlu Tanju Çolak, yine Fenerbahçeli Raşit Çetiner'i durdurma görevleri verdi. Ali Sami Yen Stadı'nda Tanju Çolak'la girdiği ikili bir mücadele sonunda bir omuz darbesiyle onu taça atmış Osman. Sanki o anı yeniden yaşar gibi anlatıyor Osman. Bir dönemin golcülerinden Bahtiyar Yorulmaz'ı da söylemeden geçemiyor Osman. Topa kafa vurdurmadığı için kendisine 'Karaoğlan beni rezil mi edeceksin' demiş.
Osman Güner, futbola 1979 yılında Adana Karataşgücü'nde başladı. futbol hayatında kendisinin ilk antrenörü Haluk Güner Köktürk ve Remzi Karagantimur olmuş. Adanaspor Altyapı Antrenörü Sami Bayraktar'ın dikkatini çekmeyi başarmış ve Karataşgücü'nden Adanaspor'a spor malzemesi karşılığında transfer olmuş. Bir yıl amatör takımla oynadıktan sonra profesyonel olarak Adanaspor'a mukavele imzalayan Osman, "Adanaspor'da oynamak en büyük hayalimdi. Bunu gerçekleştirdiğim için çok mutlu olmuştum" diyor.
Adanaspor'un 1981 yılında UEFA Kupası'nda İtalya'nın İnter takımıyla oynadığı maçtan önce sahaya amatör takımla çıkan Osman, binlerce seyircinin önünde top oynamış. 1982 yılında Adanaspor PAF takımı Fenerbahçe deplasmanına gidecek. Teknik Direktör Sami Bayraktar,
kontenjan olarak Osman'ı da kadroya almak istemişti.
Adanaspor amatör takımının da Havuzlubahçe ile oynayacağı çok kritik bir maç olduğundan götürülmemiş Osman. PAF takım İstanbul'dan dönerken Pozantı yakınlarında trafik kazası geçirmiş. O kazada 4 kişi hayatını kaybetmiş. Osman, "Belki gitseydim, ben de ölebilirdim" diye konuşuyor.
O anı da gözünde canladıran Osman, "İncirlik'te Havuzlubahçe ile maçımız vardı. Hakem Turhan Yıldırım'dı. Bir haber geldi, kaza sonrası bütün kafile ölmüş dediler. Maç iptal olmuştu. Hepimiz oraya gittik. Aileleri ağlıyordu" şeklinde acı hatırayı anlatıyor.
Osman Güler, 1985 yılında Adanaspor'dan Kayserispor'a transfer olmuş ve 2 yıl burada top oynadıktan sonra Adanaspor'a geri dönmüş. Kayserispor'da takım arkadaşları arasında Kemal Kılıç'ı, Branco'yu, Rıdvan'ı, kaleci Adnan ve Hayrettin'i anımsıyor. Daha sonra eski takımı Adanaspor'a dönen Osman'ın şansı yaver gitmemiş. Sırp Teknik adam Dorde Miliç'in kendisini yedek tutması üzerine Siirtspor'un teklifine sıcak bakmış. Rotasını Güneydoğu'ya çeviren Osman, burada da iki yıl top koşturduktan sonra Adana'ya dönmüş ve o yıllarda Polisgücü'nde 3. ligde bir yıl oynamış. Adanaspor'da jübile kararı aldırmasına rağmen, kulüp kapanınca bu isteği de gerçekleşmemiş. Osman, Türk futboluna bir çok yıldız kazandıran Adanaspor ve Adana Demirspor kulüplerinin şu anda içinde bulunduğu durumun kendisini de üzdüğünü belirtiyor.
- BİR DAHA FAİZE PARA YATIRMAM
Yeşil sahalara veda ettikten sonra futboldan kazandığı para ile gelecek planları yapan Osman'ın kazancını, daha yüksek faiz sloganı ile mevduat toplayan İmarbank'a yatırması gelecek planlarını da alt-üst etmiş. Adanaspor'un eski futbolcusunun hayalleri de batan bankalarla birlikte kararmış.
Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu (TMSF)'nun batan bankalara yönelik operasyonları sonucunda İmarbank'a da el konulması Osman Güler'i meteliksiz bırakmış. Tüm paralarını kaybeden Osman şimdi top koşturduğu stadlarda, mağazalarda güvenlik görevlisi olarak çalışıyor. Osman, yaşadığı psikolojinin çok karmaşık olduğunu vurguluyor.
"Ali Sami Yen'de, Fenerbahçe, Beşiktaş stadlarında o dönemde, golcüleri durduruyordum. Şimdi hırsızları, yankesicileri durduruyorum. İkiside farklı duygu. O zaman sahaya çıkıp alkışlanıyorduk. Şimdi sahaya çıkıp, sporcuları, yöneticileri, mağazaları koruyoruz. Kendimi bir polis gibi görüyorum. Adanaspor ve Adana Demirsopr'un haline üzülüyorum. Kayseri'nin iki takımı birinci ligde mücadele ediyor. Futbolcuyken de golcüleri durduruyordum. Şimdi de hırsızları durduruyorum. Beni, stadyumda ya da mağazada güvenlik görevlisi olarak görünce tanıyanlar şaşırıyorlar. Ama utanmıyorum.
Çalışmak ayıp değil. İlk başlarda zorlandım ama kavradım belli şeyleri. Futbolun olduğu gibi güvenliğin de püf noktaları var. Kursları bitirdik, sınava girdik, sertifika aldık. Futboldan en büyük parayı Kayserispor'dan aldım. Adanaspor, Mersin İdman Yurdu, Siirtspor'da, kendi çapımda değerlendirmeye çalıştım. Bizim zamanımızda bu kadar büyük meblalar dönmüyordu. 10-12 sene İmar Bankasıyla çalıştım. İki sene, Erdoğan ve Uzan arasındaki ağız dalaşından benim içerde olan 200 milyar param var. Yine mücadeleme devam ediyorum. Önemli olan sağlık. Kaderimizde bu da varmış, bunu yaşıyoruz.
Paramı bir daha faizle bankaya koymam. Sütten ağzım yandı, yoğurdu üfleyerek yiyorum. Futbolda, biriktirdiğin geleceğim için ayırdığım para bankada. O para bende olsa futbol okulu açacaktım."









12 Nisan 2009 Pazar
Mahir Alevin anılarından.
Bu anilari okuyunca cok gerilere gittim bazi olaylar ve maclari hic hatirliyamadim bazilari dun gibi,
Unutlumaz maclar cok, unutulanlar da cok,
Bir Genclerbirligi maci vardi 2.lig sampiyonlugu yolunda giderken B.Orhan atti ve mac 1-1 bitti stad buz, sonraki hafta Genler Izmirspor ile oynuyacakti yine B.Orhan atti ve Gencler yendi.Bir Ordu maci vardi son artik sampiyonluk maci stad saat 9-10 gibi doldu, mac saat 14,00 de herses bekliyor oyle tribun hareketi filan yok, belki Amigi ibo da yok hatirlamiyorum hersey spontane gelisirdi, birileri cikar bagirirdi Adana , Adana diye, baska bir tezahuratta bilmiyoruz ki, ya da sadece alkisla tempo tutulurdu, Bir Arap Kemala vardi , olmustur allah rahmet eylesin adam sanki teknik direktor, mac boyunca tibunun altindaki yurume yerinde bir asagi bir yukari gider herkese taktik verirdi ve inanimaz bir sey futbolcular da buna uyardi,Rakip takim kalecilerinin moralini bozmakta ustune yoktu ama kufursuz, zaten birgur sesivardi stadda herkes duyardi onu.
Ikinci lig sampiyonluk maci vardi Giresun ile, son dakikalarda Giresun bir gol atti mac bitti dendi, Milic inanilmazi gerkeclestirdi ve baslama vurusundan aldigi topu orta saha yuvarlagindan kaleye yolladi, tabi ozaman tv yok radyo basindayiz babam kufurler ediyor spiker tekrar gooolllll diye bagirdi biz ne oldugunu anlamadik ki hemen radyoya tekrar yapistir kulagi ve golun Adanaspor tarafindan atildigini ogrenice havalara uc ve penaltilarla sanirim aldik kupayi, Sonrasinda Izmir denizgucu ile baska bir kupa maci vardi 2-3 gun sonra babamla Ankaraya ilk deplasman macina gidis, mac gece oynaniyor aylardan mayis sonu ya da haziran basi ben tabi kisa kol gomlek ile gittim Ankara Adana gibi degil soguk tititir titreyerek o mac seyrettim ama ne seyrettigimi bilmiyorum hic bu kadar usumemistim, Babama ile arkadaslari beni aralarina alip isitmaya calistilar ama nafile.
Sonrasinda birinci ligdeki maclar ilk acilis maci, klupten stada kadar babam ve arkadaslari ile gelirdik,
sonrasinda biraz buyuyunce dogru koseye yerlestik tabi,Yildirayin dedigi gibi grup tok her yerden en cilgin Adanasporlular orada, ne gunler gelmis gecmis, kimleri yenmedik ki 5 Ocakta kimlerede yenilmedik tabii ki.
bir goztepe maci hatirliyorum ilk yari 2-0 o zaman goztepe bayagi guclu Ali , Fevzi,nihat ki silip supuruyor, ikinci yari basinda tum stad bir costu futbolcular maratona ve kale arkasina geldi alkislar filan mac sonu 2-2 kaledeki Ali ki milli takim kaleycisi idi, iki gol yedigine inanamadi,
Bir de Sefa arkadasim ile Ankarada Trabzon macina gittik, ya bizim sahamiz kapali idi ya Trabzon sahasi ,
aileden kimseye haber vermeden gece 12,00 de hadi Ankaraya maca gidelim dedik ve bindik otobuse gittik,Ankarada belki Adanasporlu ikimiz vardik ama bizi susuturmak mumkun mu tumTrabzonlularla basa ciktik ve bazan onlari susuturduk,yenemedik ama yenilmedik te,
Mahir Alev.
Unutlumaz maclar cok, unutulanlar da cok,
Bir Genclerbirligi maci vardi 2.lig sampiyonlugu yolunda giderken B.Orhan atti ve mac 1-1 bitti stad buz, sonraki hafta Genler Izmirspor ile oynuyacakti yine B.Orhan atti ve Gencler yendi.Bir Ordu maci vardi son artik sampiyonluk maci stad saat 9-10 gibi doldu, mac saat 14,00 de herses bekliyor oyle tribun hareketi filan yok, belki Amigi ibo da yok hatirlamiyorum hersey spontane gelisirdi, birileri cikar bagirirdi Adana , Adana diye, baska bir tezahuratta bilmiyoruz ki, ya da sadece alkisla tempo tutulurdu, Bir Arap Kemala vardi , olmustur allah rahmet eylesin adam sanki teknik direktor, mac boyunca tibunun altindaki yurume yerinde bir asagi bir yukari gider herkese taktik verirdi ve inanimaz bir sey futbolcular da buna uyardi,Rakip takim kalecilerinin moralini bozmakta ustune yoktu ama kufursuz, zaten birgur sesivardi stadda herkes duyardi onu.
Ikinci lig sampiyonluk maci vardi Giresun ile, son dakikalarda Giresun bir gol atti mac bitti dendi, Milic inanilmazi gerkeclestirdi ve baslama vurusundan aldigi topu orta saha yuvarlagindan kaleye yolladi, tabi ozaman tv yok radyo basindayiz babam kufurler ediyor spiker tekrar gooolllll diye bagirdi biz ne oldugunu anlamadik ki hemen radyoya tekrar yapistir kulagi ve golun Adanaspor tarafindan atildigini ogrenice havalara uc ve penaltilarla sanirim aldik kupayi, Sonrasinda Izmir denizgucu ile baska bir kupa maci vardi 2-3 gun sonra babamla Ankaraya ilk deplasman macina gidis, mac gece oynaniyor aylardan mayis sonu ya da haziran basi ben tabi kisa kol gomlek ile gittim Ankara Adana gibi degil soguk tititir titreyerek o mac seyrettim ama ne seyrettigimi bilmiyorum hic bu kadar usumemistim, Babama ile arkadaslari beni aralarina alip isitmaya calistilar ama nafile.
Sonrasinda birinci ligdeki maclar ilk acilis maci, klupten stada kadar babam ve arkadaslari ile gelirdik,
sonrasinda biraz buyuyunce dogru koseye yerlestik tabi,Yildirayin dedigi gibi grup tok her yerden en cilgin Adanasporlular orada, ne gunler gelmis gecmis, kimleri yenmedik ki 5 Ocakta kimlerede yenilmedik tabii ki.
bir goztepe maci hatirliyorum ilk yari 2-0 o zaman goztepe bayagi guclu Ali , Fevzi,nihat ki silip supuruyor, ikinci yari basinda tum stad bir costu futbolcular maratona ve kale arkasina geldi alkislar filan mac sonu 2-2 kaledeki Ali ki milli takim kaleycisi idi, iki gol yedigine inanamadi,
Bir de Sefa arkadasim ile Ankarada Trabzon macina gittik, ya bizim sahamiz kapali idi ya Trabzon sahasi ,
aileden kimseye haber vermeden gece 12,00 de hadi Ankaraya maca gidelim dedik ve bindik otobuse gittik,Ankarada belki Adanasporlu ikimiz vardik ama bizi susuturmak mumkun mu tumTrabzonlularla basa ciktik ve bazan onlari susuturduk,yenemedik ama yenilmedik te,
Mahir Alev.









Kaydol:
Kayıtlar (Atom)